23 Haziran 2010 Çarşamba

Elma Sirkesi ve Faydaları

Elma sirkesinin kullanıldığı alanlar saymakla bitmez. Doğanın bize sunduğu mucize sayesinde vücudumuzda nasıl etki ettiği ve ne gibi rahatsızlıklara faydalı geldiğini gelin bir bakalım.

Kepeksiz saçlar İçin:

Banyodan çıktıktan sonra son kez durulanmak için kullandığınız suyun içersine elma sirkesi ekleyin. Saçlarınızın kepeklenmesinde azalma olduğunu ve bariz bir şekilde parladığını göreceksiniz.


Sivilce Tedavisi İçin:

Elma Sirkesini suyla karıştırarak incelttiğinizde bu suyla yüzünüzü temizleyin ve suyla durulayın. Elma Sirkesi cilde yumuşaklık verdiği gibi antiseptik özellikleri ile sivilce oluşumuna neden olan mikroorganizmalarıda öldürecektir.

Ciltteki Lekelerine Karşı:

Bir su bardağı suya üç çorba kaşığı elma sirkesi katın, bunu kısık ateşte kaynayıncaya kadar bırakın. Ateşten aldıktan sonra başınıza bir tülbent tarzı bir örtü örterek buharını yüzünüze tutun. Sulandırılmış olan elma sirkesi ile yüzünüzü silin. Bunu haftada 2 kere uygulayabilirsiniz.

Varisli Damarlara Karşı:

Bir havluyu elma sirkesi dolu kaba batırın ve sıkın. Bu havluyu varisli olan bölgeye kompress şeklinde sarın ve yarım saat bekleyin. Bu süre içersinde bacaklarınızı yukarı doğru kadırarak sabah akşam uygulayın.

Zayıflamak için:

Bir su bardağına iki tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı kadar bal karıştırarak günde üç defa özellikle yemeklerden önce kullanılmalıdır.


Sabahları içeceğimiz bir su bardağı bal ve elma sirkesi karışımının vücudumuza olan olumlu etkilerine bi göz atalım
Bedenimiz güçlendirir ve bedensel uğraşlara ve strese karşı koyabilecek dayanıklılığı kazanır.
Elma Sirkesinin içeriğinde yüksek oranda bulunan potasyum sayesinde, kalp kasları dahil olmak üzere tüm kas yapısı da güçlenecektir. Kramplara karşı, kokteylinizi maden suyu ile hazırlayabilirsiniz ve her yemekde 1 bardak içebilirsiniz.
Sık sık grip, soğuk algınlığı veya üst solunum yolları iltihabına yakalanan kişiler, bağışıklık sistemleri sirke ve bal karışımı sayesinde güçleneceği için, bu tür sıkıntılardan büyük çapta kurtulmuş olacaklardır. Ama bu tedaviyi asağıdaki plana göre uygulamakla kalıcı sonuçlara ulaşabilmek mümkün olacaktır.
Soğuk algınlığı ve grip zamanlarından önce, 4 haftalık bir sirke ve bal karışımı kürüne başlayın ve günde 3 bardak için.
Sirke ve bal karışımı nezleye karşı da vücuda güç verecektir. Nezleye karşı ayrıca, 1 ölçü elma sirkesi 2 ölçü suya karıştırılır, kaynama derecesine kadar ısıtılır ve inhalasyon tedavisi uygulanır.
Boğaz ağrısı ve ses kısıklığında, 1 ölçü elma sirkesi ile 3 ölçü ılık su karıştırılır ve saat başı derin gargaralar yapıldıktan sonra tükürülür. Bu gargaraların adaçayı ile dönüşümlü yapılması etkiyi daha da artıracaktır.
Öksürüğe karşı 4 yemek kaşığı dolusu akışkan balla 3 tatlı kaşığı elma sirkesini iyice karıştırın. Öksürük gıcığına karşı yarım tatlı kaşığı alın ve yavaş yavaş yutun. Ayrıca, bolca kekik çayını balla tatlandırın ve yudumlayarak için.
Yüksek kollesterole karşı, günde pek çok kere elma sirkesi ve bal karışımı içilir. Salatalarda öncelikle elma sirkesi kullanılır.
Gaz şişkinliğine karşı ise her yemekten 30 dakika önce 1 bardak elma sirkesi ve bal karışımı içerek, sağlıklı bir bağırsak florasinin temelini atın. Bu kokteyle rezene veya frenk kimyonu çayı da ekleyebilirsiniz.
Kabızlığa karşı, günde pek çok kere, 1 bardak suya 1 tatlı kaşığı elma sirkesi ekleyerek için.
Ergenlik sivilcelerine karşı, her yemekten yarım saat önce, içine 1 tatlı kaşığı elma sirkesi eklenmiş 1 bardak su için. Yüzünüze buhar banyosu uygulayın: 1 litre kaynar derecede sıcak suya 4 yemek kaşığı elma sirkesi ve 2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası ekleyin, 1-2 kere karıştırın ve başınızı büyük bir havluyla örterek 5-10 dakika gözlerinizi yumarak bekleyin. Yüzünüzü suya çok yaklaştırmayın!

Elma Sirkesi İyileştirici Özellikleri;
Besinlerin verimli kullanımını, metabolizmanın sağlıklı işleyişini, vücudun asit alkali dengesini korumasını sağlar. Örneğin kalsiyumun daha verimli kullanımını sağlayıp, bir yandan kemiklerin yeniden gerekli kalsiyumu almasını desteklerken, bir yandan da eklemlerdeki kalsiyum birikimini kırar.
Uzun süreli kullanımı eklem ve kemiklerdeki sertlik ve sıkıntılara son verir.
Sodyumun etkisini azaltarak yüksek tansiyondan korur.
Kolesterolü düşürür. İçerdiği doğal asitler ve enzimler kanın daha sağlıklı ve ince akmasını sağlar.
Başta damarlar, karaciğer, böbrekler olmak üzere vücudu detoksifiye eder, yağlı ve mukus kalıntıları parçalar.
İçerdiği yoğun potasyum sayesinde hücre büyümesini destekler.
Soğuk algınlıklarında, boğaz enfeksiyonlarında, bronşitte içilebilir ya da buhusu yapılır.
İdrar yolları enfeksiyonlarında, sindirim bozukluklarında, kramplarda, yaban arısı sokmasında, saçta kepekte, uyku bozukluklarında, kulak çınlamasında da kullanılır

Sağlıklı saçlar için yapmanız gerekenler saç bakımı saç bakımı nasıl yapılır sağlıklı saçlara nasıl sahip olabilirim

etkileyici ve sağlıklı saçlara kavuşmak için bilmeniz gerekenler.

1. Çok kuru saçlar

Şampuanı sadece ellerinizle, ıslak saçın diplerine dağıtın ve hafifçe yedirin. Durularken incelerek saçın içinden akacak olan şampuan, saçları temizlemek için yeterlidir. Böylece saçlarınızın biraz daha kurumasını önlemiş olursunuz.

2. Normal saçlar
Şampuanı dairesel hareketlerle saça yedirin, hemen ardından iyice durulayın. Eğer başınızda şampuan artığı kalırsa, saçlarınız matlaşır ve kurur. Kural şu: Şampuanlamak için harcadığınız sürenin üç misli süreyi durulamak için kullanın. Saçlarınızın durulandıktan sonra gıcırdar gibi olması gerekiyor.

3. İkisi bir arada
Bu ürünler hem yıkar hem de bakım yapar. Pratiktir ama her gün kullanılmaya uygun değillerdir. Çünkü bu ürünlerin çoğunda silikon yağı vardır. Önce saçları yumuşak yaparlar. Fakat uzun vadede saç tellerinin yüzeyinde birikerek, saçı ağırlaştırabilirler. Haftada sadece 1 kez kullanın.

4. Ilık su ile durulayın
Kaşmir kazağınızı sıcak suyla tıkayamazsınız. Saçlarımız da aynı derecede hassas olduklarından, çok sıcak suyu sevmezler. Ilık su, saçların zarar görmemesi için idealdir. Hatta başarabilenler, saçlarını soğuk su ile yıkamalıdır. Soğuk su, saçlara mükemmel bir parlaklık verir.

5. En iyi fön stratejisi
Saçları yıkadıktan sonra dikkatle ayırın. Isıtılmış bir havluyla önden kurutun. Fön makinesini en düşük ayara getirip, saçları çok fazla karıştırmadan tam kuruyana kadar fönleyin: sonra fönü daha yüksek ısıya getirip, yuvarlak bir fırçayla şekillendirme işine girişin. Fön makinesini saçınızdan en az 15 santim uzak tutun.

6. Nazik olun
Islak saçlar, hafifçe şişmişlerdir. Dolayısıyla çabuk kırılabilirler. Taramak için ayrık dişli, mümkünse kauçuk veya ahşaptan, el yapımı bir tarak kullanın (Cinsi üstünde yazar. ) Ucuz plastik tarakları tercih etmeyin.

7. Çok mu streslisiniz?
Saçlarınızı yıkarken başınıza masaj yaparsanız, mutluluk hormonlarınızı aktive edersiniz. Parmak uçları ile daireler çizerek, şakaklardan saç diplerine doğru masaj yapın. Oradan tekrar kulaklara doğru inin. Sonra ensenize doğru devam edin. Bunları yaparken derin derin nefes alıp verin.

8. Ön yargıları unutun
Yağlı saçların her gün yıkandıkları zaman daha çabuk yağlandıklarıyla ilgili masalları unutun. Eğer kendinizi daha bakımlı hissedecekseniz, her gün duş alabilirsiniz. Önemli olan, yumuşak bir şampuan kullanmanız. Şampuanı saçınızda bekletmeyin ve hemen yıkayın. İnce mi yoksa asi mi? Kürleri en etkin nasıl kullanacaksınız?

9. Saç kremi
Kremi özellikle saçın aşağı sarkan kısımlarına ve uçlarına sürün. Saç diplerindeki ilk 3 santime gelmemesini sağlayın. Diplerde çıkan yeni saçların ek bir bakınma ihtiyacı yoktur.

10. Çok ince saçlar
İnce telli saçlar, yağlı ürünleri kaldıramazlar. En iyisi, nemli (veya kuru) saçlara nemlendirici sprey sıkmaktır. Sprey, statik elektrik oluşmasını ve saç tellerinin ‘uçuşmasını engeller.

11. Tatilde bakım
Tatildeyken saçlarınız şekle girmiyorsa, bu durum bulunduğunuz yerdeki suyun içerdiği mineral oranından kaynaklanıyor olabilir. Çözüm için saçlarınızı yıkadıktan sonra içme suyu ile durulayın.

12. Koruma ve tamir:
Omega-6 yap asitleri gibi lipit ve seramit içeren ürünler, saçların kırılmasını önler. Çünkü bu maddeler, saç lifleri içindeki çatlakları doldururlar ve fönden gelen sıcağa karşı korurlar.
Saç kürleri yumuşacık yapar. Ama hangisini kullanmalı?

13. İnce telli saçlara kür uygulamak
Yoğun kür, ince telli saçları aşırı derecede yorabilir. Fakat yine de ara sıra böyle ekstra bir bakım uygulayabilirsiniz. Çözümü: Kürü saça, yıkamadan önce yedirin ve 10 dakika beklettikten sonra bildiğiniz şekilde saçlarınızı şampuanlayın.

14. Saç maskeleri
Maskeler, özellikle sıcak ortamlarda saça daha iyi nüfuz ederler. En ideali, kür maskesini, havluyla nemini aldığınız saçınıza, ince demetler halinde sürerek yedirin. Sonra saçınızı sıcak fönle ısıtın ve başınızı alüminyum bir folyoyla sarın, üstüne de ısıtılmış bir havlu dolayın. En az yarım saat etki etmesini bekleyin. Çok etkili bir başka yöntem de, buharlı ortamda saç maskesi uygulamaktır (yine aynı şekilde havlu altında)

15. Sarı, kızıl ya da kahve
Boyanın ömrünü özel bakım ürünleriyle uzatabilirsiniz. Yıkama sırasında, bakım kürlerinde ya da şekillendirici ürünlerde bulunan maddeler sayesinde saçlardaki renk pigmentleri tazelenir.

16. Çabuk kür uygulamak için
Saçınız uzunsa ve kürler çok vakit alıyorsa, artık dert değil! İnci proteini içeren çabuk kürleri uyguladığınızda saçınızı yıkamanıza gerek yok. Saçlarınızı ipek gibi parlak yapıyor.

17. Doğuştan güçlü ve kalın telli saçlar
Bu tip saçlar şekil aldıklarında adeta rüya gibidir. Fakat şekil almak istemezler ve asidirler. Doğru stratejiyle onları hükmünüz altına alabilirsiniz: a) Her gün yıkamayın, hatada 1-2 kez yıkamak yeterli. b) Her yıkamadan sonra saç kremini sürün ve her dört yıkamada bir maske uygulayın. Doğru yöntemleri bilenler kötü saç günü yaşamazlar

18. Vaks nasıl kullanılır?
Genellikle fönle şekil verilen katlı kesim, sürülen vaks yüzünden gene sarkmaya başlar. İste bu yağ krizine karşı bir yöntem var: Önce saçınıza sprey sıkın, biraz kurumasını bekleyin, sonra uçlara vaks sürün. Mükemmel olacak.

19. Çok fazla jöle kaçırdıysanız
Eğer saçlarınızı çok fazla jölelediyseniz ve taradıysanız, saçlarınız yağlı gözükebilir. Bunu önlemek için ürünü kabında (ya da tüpünde) önce fönle kısa bir süre ısıtın. Ürün daha iyi dağılacağından dolayı otomatik olarak dozu fazla kaçırmanızı da önlemiş olursunuz.

20. Saç spreyi ve parlatıcı
Havalandırıcı etki yaratmak için spreyi yukarıdan aşağıya doğru sıkmayın. Yoksa saçlarınızın üstünde ağırlık oluşur ve saçlarınız düzleşir. Onun yerine, saçları bukle bukle elinizle biraz yukarı kaldırın ve spreyi alttan yukarı olarak püskürtün. Uzun saçlarda: Başı geriye atın ve sprey bulutu aşağı doğru düşerken, saçlarınızı hafifçe silkeleyin. Hacim vermek için ideal yardımcılar fön, fırça ve köpüktür

21. Zamanlama sorununuz varsa:
Örneğin, sabah sabah 06:30 da uçağınız kalkacaksa, saçlarınıza akşamdan uygulayacağınız doğru bir şekillendirme ile zaman kazanabilirsiniz.saçlarınızı yıkayın ve yuvarlak fırçayla kabartarak fön çekin. Biraz saç spreyi sıkın. Yatmadan önce yarım saat bekleyin. Ertesi sabah hafifçe tarayın.

22. Saçınızı yıkamadan yattınız


Eğer sabah da saçınızı yıkayacak vaktiniz yoksa ve saçınızın yıkanması gerekiyorsa, saçlarınızın diplerine transparan pudra sürün ve iyice fırçalayın. Ayrıca buklelerinizi de nemlendirici sprey veya köpükle canlandırırsanız, saçlarınız tertemiz görünür.

23. Güçsüz kalmış kuru saçlar
İçinde alkol barındıran ve bu yüzden saçı iyice kurutan jöle köpük gibi ürünlerden vazgeçerseniz; bunların yerine yumuşak ürünleri kullanırsanız saçlarınız çabucak eski haline kavuşur.

24. Sabah hiç vaktiniz yoksa
Bir gün önceden sürdüğünüz saç jölesini ıslak ellerinizle yeniden aktif hale getirebilirsiniz. Ama saçlarınızı uzama yönünün aksine doğru parmaklarınızla taramalısınız.

25. Uzun saçlara ellerinizle köpük sürmeyin
Eğer saçlarınıza ellerinizle köpük sürerseniz, eşit dağılım olmayabilir. Bunu yerine bunu yerine geniş bir tarağa saç köpüğünü sıkın ve saçlarınızı diplerden ortaya kadar güzelce tarayın. Böylece köpüğü saçınıza eşit dağıtmış olursunuz.

28. Saç diplerinizin daha dik olmasını istiyorsanız
Uzun saçlarınızı üst kısımlarda kısmet krapeyle kabartıp, sprey sıkabilirsiniz. Böylece saçlarınız kabarık durur. Kısa saçları, üstten birkaç bukle ile ayırıp yandan klips tokalarla tutturun, yumuşak bir şekillendirici sürün ve fönleyin. Son olarak saçlarınıza sprey sıkın ve parmaklarınızla şekil verin

Uzun, omuz hizası ya da kısa modellerin hangisi bana uyar?

27. Hayal ettiğiniz model
Kuaföre giderken hayalinizdeki saç modelini bir dergiden keserek yanınızda götürün. Resme bakan uzman, ne istediğinizi daha iyi anlayacaktır. Ama şunu da unutmayın: Herkesin saç cinsi aynı değildir. Üstelik o fotoğraflar çekilmeden önce saçlar epeyce kuaför elinden geçmiş olur. Yeni alternatiflere açık olun. Saç uzmanları, neyin mümkün olup neyin olamayacağını bilirler.

28: Yuvarlak yüz
Yuvarlak yüzlü kişilerin, çene ya da kulakmemesi hizasındaki kabarık saçlardan uzak durması gerekir. Onun yerine başın üst kısımlarında kabaran ve aşağıya doğru ince perçemli dökülen kart kat modeller daha uygundur. Saçların uzunluğu omuzlara kadar olabilir.

29. Sık ve güçlü saçlarınız varsa
Pek çok kesime cesaret edebilirsiniz. Saçınızın rengi ne olursa olsun, orta uzunluktaki köşeli küt modeller ile düz kısa saçlara çok yakışır. Ama keskin hatlı bu saçları sık sık kuaföre düzelttirmeniz ve parlaklıklarını korumak için her gün bakım yapmanız gerekir.

30. Yeni bir kısa model mi denemek istiyorsunuz?
Yeni bir kesimde,alıştığınız tarzdan farklı şekillendirmek durumundasınız. Eğer çok erkeksi görünmek istemiyor, seksi olmak istiyorsanız, göz ve dudaklarınızı daha çok çıkarın. Ayrıca dikkat çekici küpeler, her zaman kadınsı bir hava yaratır.
Yumuşak dökümlü perçemler her yüz tipine gider

31. Saç, boy ve ölçüler
Birbirleriyle orantılı olmalıdırlar. Örneğin boyu 1.60m nin altındaki kadınlara uzun saç yakışmaz. Uzun boylu iri kadınlarda kısa saçlar başın küçük, bedenin iri görünmesine neden olur.

32. İnce hafif perçemler
Özellikle ince saçlarda çok idealdir. İnce perçemler en fazla çene hizasına kadar ve kakülle birlikte kullanılırsa. Daha hacimli durular. Becerikli kuaförler araya birkaç kısa bukle yerleştirerek, saçın alttan destek alıp kabarmasını sağlar.

33. Kısaltmak ya da uzatmak?
Kesin karar veremeyenlerin, zamanla saçları uzadığında bile, şekli bozulmayacak bir modele ihtiyaçları vardır. En ideali, ince perçemlerle ensede daha uzun, yanlarda daha kısa dökülen kat kat bir modeldir. Bu model çene hizasında da güzel durur. Kısa kesimler ince saçlar için idealdir.

34. Elbise ve bluz dekolteleri saçınızla uyumlu olmalıdır
Çeneye kadar gelen saçlarda yuvarlak ve çok açık olmayan dekolteler idealdir. Kıvırcık saçları V şeklinde derin dekolte veya ince askılı bluzlarla daha kadınsı hale getirebilirsiniz. Kısa saçlarla hemen her şeyi giyebilirsiniz. İster derin dekolte olsun, ister balıkçı yaka kazak

35. Kakül ve alında perçem
Uzun yüzleri dengeler. Çene hizasında biten küt kesimler de çeneye ekstra denge sağlar.
Kıvır kıvır saçlar şimdi çok moda

36. Sıcaktan korunun
Maşa ve fön sık kullanıldıkları zaman saçlara zarar verebilirler. Termo şekillendirici ürünler, ısıya dayanıklıdırlar ve aletlerin üstünde kalıntı bırakmazlar.

37. Düz saçlı kadınlar
Düz saçlı kadınlar yalancı ya da gerçek perma yaptırmayı severler. Ama suni kıvırcıkların şekillendirmesinin daha uzun sürdüğünü de hesaba katmak gerek. Kıvırcıklarınızın mükemmel görünmesini istiyorsanız, açık havada kurumaya bırakmak pek çözüm olmaz. Bunun yerine, saçlarınıza uygun bir şekillendiriciyle, parmaklarınızı kullanarak saçınızı biçimlendirin.

38. Periyodik soruna özel çözüm
Doğal kıvırcık saçlar, reglden birkaç gün önce düzleşir. Nedeni de büyük ihtimalle hormonlardır. Ama kıvırcık saçlar için özel spreyler sayesinde saçlarınıza eski havalarını geri kazandırabilirsiniz.

Kabarık saçlara kat kat kesimle hava kazandırabilirsiniz

39. Dipleri düzleşmiş kıvırcık saçları canlandırmak için
İnce bukleler alın, bunları maşaya diplerden beş parmak uzak kalacak şekilde, içe doğru sarın (uçları dışarıda bırakın). Kısa süre böyle tutun, dikkatle maşayı ayırın ve soğumasını bekleyin. Son olarak da tarayın.

40. Daha hacimli saçlar mı istiyorsunuz?
O zman saçlarınızı normal uzaman yönlerinin tersine doğru sarın. Daha sağlam kıvırcıklar elde edersiniz. Daha kabarık ve güzel dökülürler. Ayrıca o kadar da çabuk düzleşmezler.

41. Eğer doğaz kıvırcıklarınıza egemen olamıyorsanız
Saçlarınızı evcilleştirme işlemine yıkadıktan hemen sonra başlayın. Nemli saçlarınızı sıkı bir kuyruk yapın, sprey sıokın ve kurumaya bırakın. Sonra ayrık dişli bir tarakla tarayın ve isterseniz parlatıcı sürün.

42. 20′li yılların dalgalı saçlarına sahip olmak
Önce saçlarınızı spreyle biraz ıslatın ve alnınıza uzun bir klips takın. Altındaki saçları da klipsle tutturun. Parçaları fönle kuruttuktan sonra klipsleri çıkarın, yumuşak bir şekilde tarayın.

43. Sarı saçlara parlaklık gerek
Çünkü perma sarı saçı renksiz ve solgun yapabilir. Rengi tazelemek için soğuk küllü renk boyalar kullanmayın, kıvırcıklarınızı sağlıksız ve mat gösterirler. En ideali altın sarısı veya bakır gibi parlak sıcak renklerdir.

44. Saç kesimi her şeydir
Güçlü doğal dalgalarda çok kısa ve küt kesimler doğru olmaz. Üstelik saçlara belirgin olmayan katlar verilmelidir. Öyle ki, saç aşağıya incelerek dökülsün ama optik olarak eşit uzunlukta gibi görünsün.

Evde Hazırlayabileceğiniz Saç Maskeleri

İşte size ev yapımı maske tarifleri...

ZEYTİNYAĞI MASKESİ:

Malzemeler:5 çorbakaşığı zeytinyağı2 yumurtaBoneYapılışı:Zeytinyağı ve yumurtaları karıştırıp saçınıza iyice uygulayın. KURU SAÇLAR İÇİN:Daha sonra saçlarınızı boneyle ya da streçle örtün. 15 dakika beklettikten sonra iyice durulayın. 

BALLI VE ZEYTİNYAĞLI MASKE:

Malzemeler:3 çorbakaşığı zeytinyağı2 çorbakaşığı balBoneYapılışı:Zeytinyağı ve balı karıştırıp saçınıza iyice uygulayın. Daha sonra saçlarınızı boneyle ya da streçle örtün. 15 dakika beklettikten sonra şampua nlayıp iyice durulayın.

DERİNLEMESİNE TEMİZLİK VE PARLAK GÖRÜNÜM İÇİN:

Malzemeler:1 fincan taze sıkılmış limon suyu veya sirkeYapılışı:Saçlarınızı şampuanladıktan sonra bir fincan limon suyu ya da sirkeyi saçlarınıza döküp, masaj yaparak iyice yedirin. Ardından saçlarınızı durulayın. Saç kremi sürün ve yıkayın. Bu, saçlarınızdaki tüm kiri alır ve saçlarınıza nefis bir parlaklık verir. Bu yöntemi 2 haftadan önce tekrarlamayın.

KEPEKLİ, DÖKÜLEN YA DA İNCECELEN VE KIRILAN SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Çemen tohumuYapılışı:Çemen tohumlarını çektirin ve geceden suya yatırın. Elde ettiğiniz macunu saç derisine masaj yaparak sürün ve 15-20 dakika bırakın. Yumuşak bir şampuanla yıkayın. Bu macun kepek, dökülen, incelen, kırılan saçlar ve kellik gibi sorunlara iyi gelir.

YUMUŞAK VE PARLAK SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Çeyrek fincan elma sirkesiBir çorba kaşığı şifalı ot, probleminize göre ihtiyacınız olan otu aşağıdaki listeden seçin:Genel saç bakımı için: Biberiye yaprakları, ısırgan, dulavratotu kökü, mürver çiçekleriKuru saçlar için: Papatya, kara kafes otu kökü, ısırgan, mürver çiçekleriYağlı saçlar için: Limon kabukları, nane, limon otuYapılışı:Saçınıza uygun otu, yeter miktarda kaynayan suya atın ve yarım saat tutun. Buna çeyrek fincan elma sirkesini de ekleyerek iyice karıştırın. Saçlarınızı şampuanlayın. Karışımı saçlarınıza tekrar tekrar dökün.

PARLAK SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Bir portakal 1 çorbakaşığı balBirkaç damla sandalağacı yağıYapılışı:Portakalın suyu, su, bal ve sandalağacı yağını karıştırın. Bunu şampuan sonrası durulamada kullanın.

YIPRANMIŞ SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Bir muz Birkaç damla badem yağıYapılışı:Muzu badem yağıyla karıştırın ve saçlarınıza masaj yaparak uygulayın. 15 dk kadar saçınızda bıraktıktan sonra, maden suyuyla durulayın. Ardından şampuanlayıp saç kremi sürün.

KURU SAÇLAR İÇİN 

Malzemeler:Bir çorbakaşığı bal Yarım fincan tam yağlı sütYapılışı:Balla sütü karıştırıp saç derisine masaj yapın ve 15 dk bırakın. Yumuşak bir şampuanla yıkayın. 

DÖKÜLEN SAÇLAR İÇİN:

Aşağıdaki malzemeler tek bir maske için değil, farklı maskelerde kullanılmak üzeredir. Bu nedenle yapılışları okursanız, her birinin ayrı maskeler olduğunu göreceksiniz.Malzemeler:ZeytinyağıBal Tarçın2 yumurtaAlfalfaIspanakKişnişBadem yağıÖncelikle yeşil yapraklı sebzeler, havuç, mango, kuru kayısı, tahıllar, brüksel lahanası ve mercimek içeren protein açısından zengin bir diyetle beslenin.Yapılışı:Maske 1: Zeytinyağı, bal ve tarçını karıştırarak bir macun hazırlayın. Bunu saç derisine masaj yaparak yedirin ve 15 dakika tutun. Yumuşak bir şampuanla yıkayın. Haftada 3-4 kez tekrarlayın.Saçları uzatmak için: Her gün alfalfa, taze ıspanak ve taze kişniş sularını karıştırıp için. Bu, saçlarınızın daha çabuk uzamasını sağlar.Maske 2: Günde 2-3 kez saç derisine badem yağı sürün. Bu saçlarınızın daha fazla dökülmesini engeller.

KIRILAN SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Hindistancevizi yağı Misket limonu suyuYapılışı:Haftada iki kez, misket limonu suyuyla karıştırdığınız hindistancevizi yağını saçlarınıza sürün.

ELEKTRİKLENEN SAÇLAR İÇİN:

Malzemeler:Bal Yapılışı:Bir çorbakaşığı balı bir litre suyla karıştırıp, bunu şampuandan sonra durulama suyunda kullanın. Saçınızı her yıkadığınızda kullanın.

Saç Dökülmesi / KELLİK

Kellige yol açan temel faktör

Israilli bilim adamlari, kellige yol açan temel faktörü belirledi. Journal of Investigative Dermatology dergisine göre, Israil Teknoloji Enstitüsü bilim adamlari, gelecekte uygulanabilecek bir terapiyle, vücudun savunma sistemini harekete geçirerek saç dökülmesini önleyebileceklerini açikladi. Kafa derisinde bir veya daha fazla küçük yuvarlak ve yumusak kelliklerin meydana gelmesiyle baslayan hastaliga etkili bir tedavi uygulanamadigi ve hastaligin vücuttaki bütün killarin yok olmasina neden oldugu belirtiliyor. Hastaligin, vücuttaki beyaz hücrelerin, deride saç büyümesini saglayan hücrelerin bulundugu küçük keseciklere saldirmasiyla basladigi biliniyor.

Arastirmacilar, insandan aldiklari hastalikli deri parçasini, bagisiklik sistemi yok edilmis farelere asiladi. Bu sekilde farelerin bagisiklik sisteminin dokuyu reddetmesi önlendi ve hastalikli deride tekrar saç büyümesinin basladigi gözlendi.

Daha sonra insan T hücrelerini, saça renk veren hücrelerden alinan protein parçalariyla karistirarak farelere enjekte eden uzmanlar, hastalikli deride saç dökülmesinin tekrar basladigini saptadi.

Bilim adamlari, protein parçalarinin antijen gibi davranarak bagisiklik sistemini saldiriya geçirdigini düsünüyor. Simdiye kadar sadece steroitle tedavi yoluna gidilen hastaligin tamamen iyilestirilemedigini belirten uzmanlar, steroitin yan etkisinin de bulunduguna isaret ediyor.

Saç dökülmesi herkesin sorunu
Kadinlarin yüzde 40'i, erkeklerin ise yaklasik yüzde 50'si yasamlarinin bir bölümünde saç dökülmesi sorunu yasiyorlar.

Ankara Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dali Ögretim Üyesi Prof.Dr. Cengizhan Erdem, kadin ve erkeklerde saç dökülmelerinin en sik rastlanan nedeninin, androjen (erkeklik) hormonlari, yas ve genetik özellikler sonucu ortaya çikan (Androgenetik) saç dökülmeleri olduguna dikkati çekti.

"Kadinlarin yüzde 40'i, erkeklerin ise yaklasik yüzde 50'si, yasamlarinin bir bölümünde bu tür saç dökülmesi ile karsi karsiya kalirlar" diyen Prof. Dr. Cengizhan Erdem, 40-50 yaslari arasinda her 10 erkekten 4'ünde belirgin bir saç kaybi bulundugunu, androgenetik saç dökülmesinin 10'lu, 20'li ya da 30'lu yaslarda da baslayabildigini kaydetti.
Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir. Erkeklerde daha sık olarak görülen saç dökülmesi, 25 yaşına kadar erkeklerin %25'ini, 40 yaşına kadar %40'ını, 50 yaşına kadar %50'sini etkiler.
Saç dökülmesinin tedavisine geçmeden önce, saç dökülmesinin tipi mutlaka bir uzman hekim tarafından incelenmelidir. Zira bir çok hastalık, bir çok hormonal, metobolik ve besinsel etkiler ile saç dökülmesi oluşabilir. Bunlar ortadan kaldırılmadan %100 tedavi hiçbir zaman mümküm olmaz.

Dökülme ve tedavisi

Stres, yorgunluk, ilaç kullanimi, hamilelik, menopoz, kalitimsal sorunlar, mevsim degisiklikleri gibi sorunlar saç dökülmesinin nedenleri arasinda gösterilebilir.

ERKEK

Erkeklerde saç dökülmesi daha çok hormonal sorunlardan kaynaklanir. Çok daha hizli seyrettigi için tedavide çabuk davranmak esastir. Çünkü saç dökülmesine sebep olan enzimler, normalde 3-4 yil olan saçin yasam süresini 1-2 yila indirir. Bu yüzden yeni saçlarin olusum süreleri kisalir ve onlar da saglikli olmaz. Bu sürecin sonucunda saç dokusu giderek güçsüzleşir ve sonunda ölür.


Erkeklerde saç dökülmeleri önlemek için lokal tedaviler, uygun vitaminler ve ek olarak stresi azaltacak ilaçlar tercih edilir, hormon tedavisi ise özel durumlar disinda önerilmez..

KADIN

Kadinlardaki erkek tipi saç dökülmesi çogunlukla 18-44 yaslari arasinda görülür. Dökülmeyi baslatan nedenin temelinde genellikle büyük bir stres ya da gerginlik yatar. Ilk belirtileri saçlarin güçsüzlesmesi, incelmesi ve tepeden yavas yavas baslayan dökülmelerdir. Ancak kadinlarda erkeklerdeki gibi tam bir kellik çok nadir görülür. Saç dökülmesinin yani sira deride yag bezlerinin çalismasini bozan bir hastalik görülebilir. Bu durumda bir hormon ölçümü yaptirmaniz gerekir.



Kellik sorunlarina karsi günümüzde saç ekimi operasyonlari basariyla uygulaniyor. Basin bir bölümünden alinan saçlarin eksik olan bölgeye transferi olarak anlatabilecigimiz bu cerrahi islemden günümüzde oldukça basarili ve kalici sonuçlar elde ediliyor.

5 Adımda Saç Boyama

Saçınızı evde kendiniz boyayacaksanız, saç renginizin tonunu ve elde etmek istediğiniz rengi iyi bilmelisiniz. Boyayı siz yapıyorsanız, rn iyi sonucu alacağınız uygulamalar, kendi saç renginizi bir veya iki ton açtığınız, ya da beyazları kapattığınız uygulamalardır.

Saçınızı kendiniz boyamayı düşünüyorsanız, hazırladığımız rehbere bir göz atıp, başarılı sonuç almak için neler gerektiğine görün.

Birinci adım: Saçlarınızın durum değerlendirmesini yapın.
Saçınızı boyamadan önce, ne halde olduklarını kontrol edin. Saçınız ne kadar sağlıklı olursa, alacağınız sonuç da o kadar iyi olacaktır. Bu nedenle boyama işlemini gerçekleştirmeden önceki hafta, saçınıza birkaç kez bakım yapın. İçinde saçları güçlendiren bir B vitamini olan pantenol, E vitamini, avokado veya hindistancevizi yağı gibi saçları nemlendiren maddeler bulunduran ürünleri deneyin. Ancak eğer saçlarınız çok kuru ve yıpranmışsa ve kırıklar varsa, o zaman saçı boyamak pek iyi bir fikir olmayabilir. Saçlarınızı biraz kestirip, bir süre bakım uygulamak ve boyayı sonraya bırakmak daha iyi olacaktır. Saçlarınızı boyadıktan sonra da ayda iki kez bakım yapmaya devam edin.

İkinci adım: Doğru rengi seçin.
Başarının anahtarı doğru rengi seçmektir. Parlak gün ışığında doğal saç renginize iyice bakın. Daha sonra gözlerinize ve cilt renginize uyan, bunları tamamlayan bir renk seçin. Örneğin; eğer cildiniz sarımsı veya buğday tonlarındaysa o zaman kırmızı, kestane rengi, bakır veya kızıl-kahve tonlarını seçebilirsiniz. Cildiniz beyaz veya kırmızıysa o zaman küllü renkleri ve bej tonlarını deneyin.

Gölge istiyor ama kuaföre gidemiyorsanız, o zaman önerimiz yüzünüzü çevreleyen birkaç tutan saça gölge uygulamaktır.

Üçüncü adım: Bir yöntem belirleyin.
Profesyoneller, yarı kalıcı veya yıkanınca çıkan boyalarla başlamayı öneriyorlar. Bunlar daha hafif ürünler olup, genelde 28 yıkamaya kadar dayanıyorlar. Kalıcı boya istiyorsanız, etrafı daha az batırmak adına damlamayan formülleri tercih edebilirsiniz, L'Oréal Excellence Creme gibi. Ayrıca kurumuş olan uçlar için boya öncesi bakım paketi olanlar da iyi olabilir.

Dördüncü adım: Hazırlanın.
Boyamaya başlamadan önce, kutu üzerindeki talimatları mutlaka ama mutlaka okuyun. Böylece uygulamanız daha kolay olur ve allerji olasılığını da düşürebilirsiniz.

Beşinci adım: Rengi korumak için...
Saçınızı boyayıp şekil verdikten sonra, elde ettiğiniz rengi korumak isteyeceksiniz. Saç renginizi uzun süre muhafaza etmek için güneş ve klordan uzak durun, saç kurutma makinesi, fön ve maşa gibi sıcaklığı çok yayın aletleri fazla kullanmaktan kaçının. Bunlar hem rengin atmasına, hem de saçın yıpranmasına neden olurlar. Saçınızı parlak ve nemli tutmak için, özellikle boyalı saçlar için üretilmiş şampuan, saç kremi ve bakım ürünlerini uygulayın

Saç bakımında yapılan yanlışlıklar

Kimileri saçlarına büyük özen gösterdiklerini düşünerek, farkında olmadan birçok yanlış yapar. Dermatologlar bu yanlışların da saçların yıpranmasına, zayıflamasına ve kötü görünmesine sebep olduğunu belirtiyor. Saçlarınızın güzelliğini koruyabilmesi için, onların bakımını ihmal etmemelisiniz.

En sık yapılan yanlışlar:
- Aşırı jöle veya sprey kullanımı
- Saç renginin sık sık değiştirilmesi
- Sık perma yaptırmak
- Aşırı güneş ışıkları
- Gereksiz yoğun saç bakımları
- Protein içeriği az olan diyetler
- Saçların kuruyken fönlenmesi
- Saçları sert fırçalarla aşırı fırçalamak


Eğer saçlarınız kıvırcıksa:
Saçlarınızı yıkadıktan sonra kesinlikle fırçalamayın. Doğal buklelerinizi öldürmek istemiyorsanız, havlu yardımıyla ya da fön makinasıyla saçlarınızı kurutabilirsiniz. Saçlarınızın kabarmasını ve saman gibi görünmesini istemiyorsanız, onları asla geriden taramayın. Saç kreminizi saç cinsi ve renginize göre seçmeniz gerektiğini unutmayın. Bu arada saç uçlarınız için özel bakım kremleri de uygulayabilirsiniz.

Saç kaybını artıran etkenler

Tükenmişlik durumu, stres

Ateş, enfeksiyonlar

Tiroid bozukluğu gibi bazı hormonel ve metabolik hastalıklar (Tiroid bezi tembelliği)

Kansızlık

Mevsimsel dökülmeler

Hamilelik ve emzirme dönemleri

Beslenme bozuklukları, bilinçsiz ve ağır sık tekrarlanan diyet rejimleri, alkol bağımlılığı

Kanser tedavileri gibi ilaçların kullanımı

Zehirlenmeler

Radyasyon

Gerçekler ve rakamalar

Saç sayısı: Her insanda 100.000 - 150.000

Saç yoğunluğu: 200/cm²

Çapı: 0.1 mm

Her bir saç telinin aylık uzama miktarı: 1 cm

Bir günde toplam saç uzaması: 20-30 m

Günde kaybedilen toplam saç sayısı: 50-100

Saç Bakımı Nasıl Yapılır

Pırıl pırıl yanan güzel ve bakımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız önce saçınızın yapısını tanımalısınız. ve saç bakımı yapmalısınız. Normal ve sağlıklı saçların dışında üç türlü saç tipi vardır: İnce Telli ve Kolay Kırılan Narin Saçlar Yağlı Saçlar Kuru Saçlar

Saç Bakımı İçin Mutfağınızdan Faydalanın
Saçlarınızın pırıl pırıl olması için sirkeli su ile yıkayın

Saçlarınızın beyazlamasını geciktirmek ve güçlendirmek için; Bir avuç sarmaşık yapraklarını1 litre suda 10 dakika kaynatın. Saçlarınızı şampuanla yıkadıktan sonra bu su ile durulayın.

Eğer saçlarınıza röfleli bir görüntü kazandırmak istiyorsanız Sarmaşık yapraklarını kaynattığınız suya 1 demet maydanoz atarak kaynatın ve saçınızı bu su ile durulayın.

Kepeklerinizden kurtulmak istiyorsanız haşlanmış kereviz suyuyla saçınızı yıkayın.

Güçlü ve parlak saçlar için saçınızı zeytinyağı ile tarayın ve diplere işlemesi için başınıza bir havlu sarıp bir iki saat bekleyin. Daha sonra Saçınızı uygun bir şampuanla yıkayın.

Saç diplerinizdeki kaşıntıyı ve kuruluğu önlemek için saçınızı elma sirkesi ile yıkayıp 10 dakika bekleyin ve durulayın. hem kaşıntıdan kurtulacaksınız hem de saç diplerinizdeki kuruluktan kurtulduğunuzu göreceksiniz.

Saçlarınızın kolay taranması ve elektriklenmemesi için spreyli bir şişenin içine az miktarda saç kremi koyup biraz su ile sulandırın ve saçlarınıza sıkın. Saçlarınızın çok kolay tarandığını ve elektriklenmediğini göreceksiniz.

Kepeksiz ve pırıl pırıl saçlar için bir kaşık balı yarım çay bardağı suyun içinde erittikten sonra saç diplerinize parmaklarınızla bu su ile masaj yapın ve saçlarınızı durulayın.

Her gün yatmadan önce saçlarınızı yumuşak bir fırça ile fırçalayarak basit şekilde saç bakımı yapabilirsiniz. Hem gün boyu saçlarınıza toplanan tozları temizlemiş hem de saçlarınızı canlandırmış olursununuz.

Saçlarınızın beyazlamasını geciktirmek ve güçlendirmek için; Bir avuç sarmaşık yapraklarını1 litre suda 10 dakika kaynatın. Saçlarınızı şampuanla yıkadıktan sonra bu su ile durulayın.

cilt lekelerine doğal çözümler

Cilt Lekelerine Kesin ve Doğal Çözümler denilince ev yapımı cilt lekeleri maskeleri aklımıza gelmektedir. cilt lekelerine kesin doğal çözümler aranırken cilt lekelerini bitkisel maskelerin nasıl tedavi ettiğini anlamamız gerekmektedir.
Cilt rengimiz normalde melanin adı verilen pigmentler tarafından belirlenmektedir. bununla birlikte bazı iklimsel, beslenmeyle alakalı ve vücudumuzun hormon dengelerinden kaynaklanan, melanin düzeyindeki bazı değişiklikler neticesinde cilt rengimiz tamamen veya kısmen değişebilmektedir. Bu udurm aşırı pigmentasyon biçiminde kendisini göstermekte ve halk diliyle cilt lekeleri rahatsızlığına neden olmaktadır.
Cilt lekelerinin sebepleri ve nedenleri nelerdir?
Ciltte bulunan lekelerin ve izlerin nedenleri çoğu zaman tam anlamıyla bilinememektedir. Ancak sebep her ne olursa olsun, neticede cilt lekesi bulunan kişide özgüven eksikliği gibi sorunlara yol açmaktadır. Cilt lekeleri aynı zamanda bazı iç hastalıkların da habercisi olabilmektedir.

Cilt lekelerini temizlemek için doğal çözümler nelerdir?

Her ne kadar size inanılmaz ve imkansız gibi görünse de cilt lekelerinin basit ev yapımı doğal çözümlerle yok edilmesi pekala mümkündür. Bunun için mutfağınızda bulunan basit bitkisel maddeler yeterli olabilmektedir. Bazı kişiler cilt lekelerini çıkartmak için kozmetik maddeleri kullanmayı da tercih edebilmektedir. Ancak bazı kozmetik maddeler cilt lekelerini temizlemek ve yok etmenin aksine, ciltte alerjik reaksiyonlar ve tahrişler geliştirebilmektedir. Kozmetik maddeler tarafından bozulan cilt dokusunun onarımı ise çok uzun ve zahmetli bir tedavi sürecini gerektirmektedir.

Ev yapımı doğal çözüm sunan cilt lekeleri tedavi ilaçlarının hem bedeninize hem de cildinize yararlı olduğunu unutmamalıyız. Misal olarak yüz cildimizde bulunan lekeler bir yandan bitkisel çözümlerle iyileşirken, diğer yandan da cildi besleyici maddelerle gençleşmektedir. Doğal çözümlerle cilt lekesi giderme ve yok etmek için kampor adı verilen bir tür bitkisel özlü esanstan 7 birim ile 3 birim badem yağını ve bir birim tropik sandal ağacı yaprağını karşıtırarak üzerine bir miktar gül suyu ilave edilmesi ve karıştırılması suretiyle oldukça etkili bir ev yapımı cilt lekesi ilacı oluşturulabilmektedir.

Ancak ülkemizde bu maddelerin bulunmasındaki zorluk nedeniyle ülkemizdeki bitkisel çözümlerden yola çıkarak cilt lekesi gidermek için bitkisel ilaçlar tavsiye edeceğim.

50 gram Deniz yosununu 250 ml suda 5 dakika süre ile kaynatınız ve üzerine yasemin çiçeğini ilave ediniz. içerisine az miktarda limon suyu damlatarak bunu karşıtırınız. Elde edeceğiniz karışım ile cilt lekeleriniz hem kolayca yok olacak hem de doğal yollarla cilt lekesi tedavisi uygulamış olacaksınız. Bu saydığım tarif ile, sivilce lekeleri, doğum lekeleri, güneş lekeleri, solaryum lekeleri ve yanıkları, gibi değişik nitelikteki cilt sorunlarına etkili çözüm bulmuş olacaksınız. Bilhassa gece yatmadan önce yüzünüze uygulayacağınız bu solisyonu 20 dakika kadar tutup yıkadıktan sonra gece boyunca cilt ve yüz gözenekleriniz açılacak ve cildinizin solunumu ve detoksifikasyonu had safhaya ulaşacaktır.

SİYAH NOKTA DOĞAL TEDAVİ

SİYAH NOKTALARA DOĞAL YOLLARDAN VEDA

Siyah noktalara karşı mısır unu

Acaba yüzümdeki siyah noktaları doğal yöntemlerle yok edebilir miyim?

Öncelikle yağlı cipsler ve asitli içeceklerden uzak durmanız gerekiyor.
Ayrıca gün içinde bol bol su içmelisiniz. Siyah noktaları bir uzmana temizletmeyi de deneyebilirsiniz.

Ayrıca evde şu karışımı hazırlayabilirsiniz;

1. YÖNTEM :
Bir yemek kaşığı yoğurda rendelenmiş bir limon kabuğu ve bir kaşık mısır unu ilave edin.

Bunu karıştırıp yüzünüze sürün ve 15 dakika bekletin. Ardından ovarak yüzünüzden çıkarın.

2. YÖNTEM :
Siyah Noktaları giderici KİLLİ MASKE

Siyah noktalar, cilt tipinizin yağlıya dönük karma olduğunu gösterir.

Haftada bir peeling yapmalısınız ve birer çorba kaşığı yulaf unu, kil, su ve kremi karıştırıp cildinize sürün 5 dk. bekletip ovalayarak çıkartın.

Selülit Sabunu



Selülit, kadınların korkulu rüyasıdır! Her sene milyarlarca dolar harcanıyor bu rahatsızlığın telafisi için. Kimi krem kullanıyor, kimi spor yapıyor, kimi masaj. Avuç dolusu para harcıyor kadınlar. ASC firması, ürettiği sabunlarla selülite savaş açtı ve şimdi Avrupalı kadınları bu dertten kurtarıyor.

ASC Genel Müdürü Serhat Kelemci, temeli 1997’de atılan ASC’nin ilk üretimini 1999’da ilk üretimini gerçekleştirdiğini bildirdi ve 2000 yılında ise ürün grubunda çok önemli değişiklik yapıp ihracata yöneldiğini bildirdi. Bugün üretiminin yüzde 90’ını ihraç eden ACS’nin selülit sabunu ile Avrupa ülkelerinde çok sükse yaptığını ifade eden Kelemci, sorularımızı; şöyle cevaplandırdı:

Hedefiniz ne?
Kelemci: “Bizim hedefimiz, piyasada olmayan veya olup da pazarda hakkı olan yere gelememiş ürünleri bulup onları piyasaya çıkarmaya çalışıyoruz. Farklı olmak isiyoruz yani. Farklı olmak bize hem fiyat avantajı sağlıyor, hem de pazarımızı daha hızlı büyütme imkanı veriyor.”

En sükseli sabun
Selülite iyi gelen sabunlar da bunlardan biri mi?
Kelemci: “İyi geliyor, sözü belki çok iddialı bir söz olur ama selülitlerin giderilmesine yardımcı olduğu doğru. Bu ürünü henüz iç piyasaya sunmuş değiliz ama ihracat yaptığımız ülkelerde çok sükse yaptı. Dün bu üründen 10 adet alan distribütör, bugün 50 alıyor. Bu da bu ürünün tuttuğunu gösteriyor.”

Bu ürün neden yapılıyor?

Kelemci: “Bu ürünün imalatında kafein içeren ‘guamana’ bitkisinin özü kullanılıyor. Bu bitki Brezilya’da üretiliyor ve içinde kafein olan tek bitki. Bu hammedenin cilde birebir etki yaptığı hususunda her türlü sertifikalar var elimizde. Satıcı firmadan aldık bunları. Ayrıca bu üründe kayısı çekirdeği tozu kullanıyoruz. Bu toz, cildi adeta tırnak gibi kaşıyor ve dolayısıyla vücudun kan dolaşımını kolaylaştırıyor.”
Enteresan!
Kelemci: “Sabunun özel bir üretimi var. Sabunun üzerinde özel partiküller mevcut. Selülit, cilt altındaki yağ tabakası tarafından çevrilmiş su birikintisi. Kan dolaşımının yeterli olmaması bu tabakaların oluşmasına sebep oluyor. Bu sabunları elle tutup selülit bölgelerine kolayca sürmek mümkün. İçinde kayısı çekirdeği tozu bulunan partiküller vücuda temas ediyor ve kan dolaşımını sağlayan bu temas ‘guamana’ özünün cilde etki yapmasını sağlıyor.”

Doğu Bloku ülkeleri istiyor

Sabunun görüntüsü elektrikli masaj aletine benziyor.

Faydası ne?

Kelemci: “Bu uçlar, sabunun problemli bölgelere birebir temas etmesini kolaylaştırıyor. Erime teması zayıflatır. Bu sabunlar erime olsa bile bu partiküller sayesinde temas devam ediyor.”
Hangi pazarda satılıyor bu ürün?
Kelemci: “Polonya, Azerbaycan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerde satıyoruz. Bu tür sağlık setleri aslında çok pahalıdır. Bizim ürünümüz ise emsallerine göre daha ucuz ve etkili. Dolayısıyla ilgi görüyor.”
İç piyasada neden yok bu ürün?
Kelemci: “İç piyasada yoğun ilgi göreceğine inanıyoruz aslında. Biz iç piyasada fazla örgütlenmiş bir firma değiliz. Bu ürün için örgütlenelim, desek bile kolay olmuyor bu. Market ve eczanelerde satılması gerekiyor. 2004 Haziran’ına kadar ancak yapabileceğiz bu örgütlenme işini.”

Sabun kullanmak bir kültür.

Sabun kepeğe iyi gelir mi?

Kelemci: “Sabun kullanmak kültürel bir hadise. Cildin özelliğine göre sabun kullanmak lazım aslında. Kuru cilt, nemlendirici sabun ister. Saç için de öyle. Sabun, kuru cildi daha da kurutur ve kepek meydana gelir. Şayet sabun cilde uyumluysa haliyle kepek de olmaz.”
Sabunun esas hammaddesi nedir?
Kelemci: “Sabunun esas hammaddesi donyağıdır.”
Zeytinyağı sabunu faydalı mı?”
Kelemci: “Tabii. Zeytinyağı, hammaddesi donyağı olan sabunda katkı maddesi olarak kullanaldığı gibi tamamen zeytinyağından yapılan sabunlar da var. İzmir ve Güneydoğu Anadolu’da zeytinyağından prina sabunu yapılır. Cilde çok faydalı sabunlardır bunlar. Taş gibi serttir ama kuru cildi nemlendirir. Ayrıca Akdeniz ülkelerinde de bu tür antik sabunlar üretiliyor. Diğer katkı maddeleri doğru kullanılmışsa cilde faydalı.”

Para kazanmadan yatırım yapılmıyor

Döviz kurundaki düşüş sizi de etkiledi mi?

Kelemci: “Etkilemez olur mu. Elbette etkiledi. Üretimimizin yüzde 60’ı ithal olmasına rağmen etkileniyoruz. Girdilerimizdeki artışları fiyatımıza yansıtamıyor ve dolayısıyla daha düşük kârla, bazen de kafa kafaya ihracat yapıyoruz.”
En büyük etki kârda mı görülüyor?
Kelemci: “Görünürde kâr ise de esas olumsuzluk yatırımda kendini gösteriyor. Kapasite arttırımı, AR-GE yatırımı ve pazar büyütme çalışmaları hep maliyete dayalı işler. İşletme para kazanmalı ki, yeni yatırım yapsın. İhracatta yaşanan düşük gelirli satışlar yatırımı baltalıyor ve yeni pazarlara açılmayı engelliyor.”
İhracat yaptığınız ülkelerde enflasyon problemi yaşayan yok mu hiç?
Kelemci: “Bu sorunuza maalesef, ‘Maalesef yok’ diye cevap vereceğim. Türkiye gibi ekonomik istikrarsızlığı olan ülke kalmadı. Doğu Avrupa ülkelerine, ayrıca Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerde bu tür proplem yaşamadık. Ancak, Venezuella gibi bazı ülkelerde siyasi çalkantılar bizi etkiliyor. Bu gibi ülkelerdeki kredili satışlar bizi ürkütüyor. Arjantin ve Brezilya’ya ise zaten satış yapmadık.”
Dış piyasada rakebet şartları nasıl?
Kelemci: “Dünya markalarıyla rekabet ediyoruz. Kolay değil tabii. Hem o ülkenin lokal ürünleri ile hem de Türk firmaları ile rekabet etmek gerekiyor. Şartlar oldukça çetin ama hem ucuz, hem kaliteli üretim yapabilirseniz pazar payınızı büyütme şansınız var elbette ki.”
Bunun manası ‘az kâr’ demek oluyor herhalde?
Kelemci: “Doğru. Maliyet unsuru çok önemli. Finas politikalarının ve maliyeti etkileyen unsurların çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Başarılı distribütörler bulmak da çok önemli. Reklam kadar etkili bu.”

Kozmetikte imajımız süper

İhracat tatmin ediyor mu?

Kelemci: “Bugün 82 ülkeye ihracat yapıyoruz. Kuruluş felsefemiz bu. Buna göre organize olduk. Hem ihracatımızı arttırmak istiyoruz, hem de ihracat yaptığımız ülke sayısını. Pazar payımız yüzde 9 ise bunu nasıl 15’e, 20’ye çıkarırız onun peşindeyiz şimdi. Lever’e fason üretim yapıyoruz. Lüx sabunları bizim tesislerimizde üretiliyor. İç piyasa ve Orta Asya’da satılan 100 gramlık kuşe sargılı Lüx sabununun tamamı ASC’de de üretiliyor. Bu da bizim için önemli bir referans. Bu üretim, ihracatımızı arttırmamızda da etkili oldu.”
Üretiminizin ne kadarını ihraç ediyorsunuz?
Kelemci: “Kapasitemizin yüzde 90’ı ihracata yönelik. Geriye kalan yüzde 10’un yarısını da lüx sabun üretimi. Geriye kalan iç piyasa. Çok küçük yani.”
Dış pazarın Türk ürünlerine ilgisi nasıl?
Kelemci: “Türk tekstil sektörü bugün tüm dünyada fırtına gibi esiyor. Made In Turkey, imzasını taşıyan bir konfeksiyon ürünü, gözü kapalı müşteri buluyor. Tekstil ve konfeksiyon satışı Avrupa ve Amerika’da nasıl çoksa, Türk sabunu ve Türk kozmetiğiyle ilgili de hep olumlu tepkiler var. Türkler yapmışsa, iyisini yapmıştır, deniliyor. Bu gurur verici bir imaj. Hepimiz bu imajı korumak için gayret etmeliyiz. Türk malı kaliteli, ambalajı düzgün, kokusu hoş ve hepsinden önemlisi fiyatı uygun.”

Sıvı sabunun cazibesi artıyor
Sıvı sabun pazarı hızla büyüyor sanki. Doğru mu bu tahminim?
Kelemci: “Türkiye’de sıvı temizlik grubuna olan ilgi son altı-yedi yıldır geometrik diziyle büyüyor. Bu kesin. Ancak, kalıp sabunda bu artış aritmetik oluyor. Pazar daralması yok ama büyüme fazla değil.”
Sıvı sabun neden tercih ediliyor?”
Kelemci: “Sıvı sabunun çok daha cazip sunma imkanı var. Ambalaj, renk, koku... hepsi daha cazip yapılabiliyor. Ayrıca daha hijyenik. Sabuna her el temas ediyor ama sıvı sabunu sadece tek kişi kullanıyor. Ayrıca ekonomik de.”

İnternette yalan mesajlar da var!

Size birkaç örnek vermek istiyorum. Bir süre önce çoğu kişiye gönderilen e-postada bir sıvı sabun markasından bahsediliyor ve onkoloji hastanesinde yapılan incelemelerde bunun cilt kanserine yol açtığının belirlendiği ileri sürülüyordu. Mesajın altında ‘‘Bunu, tanıdığınız herkese forward edin’’ notu da vardı. Yani, mesajın çığ gibi yayılmasını amaçlıyorlar. Bir başka mail, AIDS hastası birinin barlarda birilerine iğne batırarak hastalığı yaydığını anlatıyordu ve bunun altında da bir önceki örnektekinin aynı not vardı. Buna benzer örneklerle muhtemelen çoğunuz karşılaşmış olmalısınız. Bu gibi örnekler dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanıyor. Hatta bu söylentiler kısa zamanda kıtalar arası yayılmalar gösteriyor.

Benzeri örnekler sağlık alanının dışında da var. İngilizce'de Hoax adı veriliyor bu tür duyurulara. Hoax'ın kelime anlamı ‘‘şaka’’ olabileceği gibi, ‘‘yanıltma’’ da olabilir. Eğer ‘‘şaka’’ anlamını ele alırsak, şakanın kimseye zarar vermemesi ve bir hoşluk içermesi gerekiyor. Sabun örneğinde olduğu gibi, bu tür ürünü kullanmış olan kişilerin, sürekli olarak ‘‘Ne zaman kanser olacağım’’ korkusuyla yaşaması nasıl ‘‘şaka’’ olarak nitelendirilebilir?

Bu tür mesajların altında ‘‘yanıltma’’ niyeti varsa, ya birileri sağlıklı ruhsal yapıda olmadığı için başkalarına manevi işkence yapmaya niyetleniyor ya da ticari çıkar nedeniyle bir anlamda ahlaksızlık yapılıyor.

Sıvı sabun örneği ile alınıp incelendiğinde adı geçen hastanenin bu tür bir raporunun olmadığı, herhangi bir hastanın bile söz konusu olmadığı belgelerle ortaya konuluyor. Üstelik bu sabun dünyada yaygın olarak ve güvenle kullanılan bir marka. Bu açıdan bakıldığında bunun altında yatan ahlaksızca bir ticari çekişme olduğu anlaşılıyor. Ama kaç kişi bu incelemeyi yapma imkánına sahip?

Böyle bir haber geldiğinde doğru ya da yanlış olduğuna emin değilseniz, lütfen başkalarına aktarmayın. Mesajın kaynağı başka birisi bile olsa, sizin aktardığınız dostunuz ya da arkadaşınız için kaynak sizsiniz. Eğer dostunuz için bir şey yapmak istiyorsanız lütfen doğruluğunu araştırın, doğru olduğuna emin olduğunuzda arkadaşınıza gönderin.

Birçok insan bu tür mesajlar yüzünden büyük sıkıntılar çekiyor. Doktor doktor gezen, tetkiklere büyük paralar harcayan, günlerce sıkıntı yaşayan bir dostunuzun bu evhamına sebep olduğunuzu düşünürseniz, hiç mi üzülmezsiniz?

Nanenin Faydaları

Yüz temizleme malzemelerinden ruja kadar bir çok kozmetiğin içinde nane var. Çünkü araştırmacılar nanenin, cildi hem canlandırdığını hem de koruduğunu tespit ettiler. Ayrıca çeşitli hastalıklarda da naneden yararlanılıyor. Amerikalılar'ın popüler sağlık dergisi American Health naneyle ilgili, bu ülke doktorlarının çalışmaları ışığında bir dosya yayınladı.

‘‘Nane oldukça önemli bir trend. Çünkü ihtiyacımız olan çok sayıda maddeyi içeriyor. Ayrıca enerji veriyor’’ diyor doğal kozmetik ve ev ürünleri alanında ünlü İngiliz firması Crabtree & Evelyn Araştırma Geliştirme Şefi Susannah Jonas. Öncelikle verilen örnek, nanenin insanı uyanık tutuyor olması. Özellikle uzun süre trafikte olan insanlar nane kokusuyla uyanık kalabiliyorlar. 


Şikagolu doktor Alan Hirsch, nörolog ve sinir sistemiyle ilgili araştırmalar yapıyor. En son çalışmasının neticesinde, nanenin atikliği ve dikkat toplama yeteneğini artırdığını ortaya çıkarmış. Baylor Üniversitesi'nden Ken Goodrick ise güne başlarken, içeriğinde nane bulunan ürünlerle duş alınmasının çok yararlı olduğunu belirtiyor. Sabun, duş jeli, banyo yağı, masaj yağı hangisi olursa olsun, sabahları banyoda tercih edilmeli.


TEMİZ BİR YÜZ


Nanenin en çok kullanıldığı ürünlerden biri, yüz temizleyicileri. Çünkü anti-bakteriyel. Yani yüzdeki mikrobu temizliyor, barınmasına izin vermiyor. Son yıllarda yapılan araştırmalarda yüzde cilt sorunlarına neden olabilecek 22 bakteriye karşı etkili olduğu belirlenmiş. Ayrıca cilt bakımlarında buharla birlikte kullanılması, derinin derinlemesine temizlenmesini sağlıyor. Yüz için içeriğinde nane bulunan yüz temizleme sabunu, tonik ve haftada bir kez kullanılan maskeler giderek popürlerleşiyor.


Nanenin sağlık ve güzellik amaçlı bir başka kullanım alanı ise diş macunları! Naneli ürünlerle yapılan temizlikten sonra hissedilen ferahlık ve temizlik duygusu, diğer maddelerle kıyaslanamayacak nitelikte. Ayrıca saç temizliği ve bakımında kullanılan nane içeren ürünlerin de saç sağlığını, dolaşımı artırdığı için olumlu olduğuna inanılıyor ancak henüz veri yok.


TANSİYON BAŞ AĞRILARI


Ayak temizliği için içinse naneli losyonlardan artık vazgeçmek mümkün değil. Çok sayıda kozmetik firması ayak sağlığı için naneden yararlanarak üretim yapıyorlar. Özellikle yaz aylarında uzun süre ayakta kalan ve terleyen insanlar naneli ürünlerle ayaklarını dinlendirebilir ve nanenin verdiği tazeliği hissedebilirler. Dudakları besleyen ürünlerde de yine naneden yararlanılıyor.


Tansiyon hastalığı olan kişiler ise özellikle tansiyona bağlı baş ağrıları ve kaslardaki acı hissinden nane yağı masajıyla kurtulmayı deneyebilirler. Düzenli yapılan nane yağı masajı tansiyondan mustarip insanları rahatlatıyor. Ayrıca uyanık olmak isteyen insanlar, örneğin akşamları eve iş getiren, çalışmak zorunda kalanlar içeriğinde nane bulunan oda spreylerini kullanabilirler. Sivrisinek sokmalarında da nane yağı çok çabuk iyileştiriyor.

Nane, sindirim ve solunum sisteminin dostu

Özellikle yemeklerimizde ve salatalarımızda vazgeçilmez bir çeşni unsuru olan nane, sindirim ve solunum sistemimizin dostudur. İngiliz nanesi, su nanesi, uzun yapraklı nane gibi türleri olan bu harika bitki, birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.
İşte nanenin faydalarından bazıları:
Hazmı kolaylaştırır. Gaz söktürür. Karaciğer yetersizliğini giderir. Safra akışını düzenler. Mide ağrılarını keser. Bağırsak spazmını giderir. Nefes almayı kolaylaştırır. Astım, grip, bronşit ve öksürükte faydalıdır. Sinirleri
güçlendirir. Sükunet verir. Heyecanları ve korkuyu yatıştırır. Kusmaları önler. Miğren, uykusuzluk ve başdönmelerinde faydalıdır. El ayak titremesi, dil tutukluğu, felç ve uykusuzlukta kullanılır. Kalbi kuvvetlendirir. Sinirsel kalp çarpıntılarını keser. Erkeklerde ruhsal kaynaklı iktidarsızlığı giderir. Anne sütünü artırır. Aybaşı kanamalarının muntazam ve ağrısız olmasını sağlar. Sütle şişen memelerin şişini indirir. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur. İdrarı söktürür

Ayak kokusuna bitkisel çözüm



Ayak kokusu çözümsüz değil

İstanbul Ümraniye’den telefonla arayan ancak isminin verilmemesini sık sık hatırlatan 28 yaşındaki genç okuyucumuz, ayaklarındaki kokudan dert yanıyordu. “Bu her zaman bir dert, ama havalar ısındığında bir kâbusa dönüşüyor. İnsan içine karışamaz oluyorum” diyen okuyucumuz, şikayetini “Ben ne yapayım?” sorusuyla noktalıyor.

Gerçekten de ayak kokusu, bu genç okuyucumuz gibi onbinlerce insan için üstesinden gelinmesi zor bir derttir. İnsanın sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler. Hatta bazı insanlarda komplekse sebep olarak psikolojik problemlere yol açar.
Ancak uzmanlar, basitçe uygulanacak bazı tedbirlerle ayak kokusunun geçici olsa da ortadan kaldırılabileceğini belirtiyorlar. Bu uzmanlardan biri de Prof. Dr. Metin Özpoyraz, “Özellikle elleri ve ayakları aşırı terleyen kişiler bu sorunu, çözümü imkansız bir problem olarak görmesinler” diyor ve şu tavsiyelerde bulunuyor:
Bu kişiler, ayakkabı seçimine özen göstermelidir. Ayakkabının tabanı kösele, taban astarı hakiki deri olmalıdır. Sentetik yerine pamuklu çorap giyilmelidir. Ayakta ve tırnaklarda mantar olup olmadığı araştırılmalı, varsa mutlaka tedavi ettirilmelidir. Her gün farklı ayakkabı giyilmelidir. Ayaklar sık sık yıkanmalı ve kağıt havluyla kurulanmalıdır.

Ayaklarda terlemeyi azaltmak için
Ayaklardaki terlemeyi azaltmak da problemin çözümüne yardımcı olacaktır. Bunun için aşağıdaki formüller uygulanabilir...
Çoraplar, hergün değiştirilir. Ayaklar, her sabah talk pudrası ile pudralanır. Akşamları da, aşağıdaki şekilde hazırlanan su ile ayaklar yıkanır.
4 su bardağı suya; 1 avuç ufalanmış meşe kabuğu konur. 20 dakika kaynatılır. Ayaklar, bu suda 15 dakika tutulur. Çoraplar da, bu suda yıkanır.
Büyükçe bir tencereye su doldurulur. Üzerine 1 avuç adaçayı ilave edilip, kaynatılır. Ilıdıktan sonra bu su ile ayak banyosu yapılır.
1 çay bardağı beyaz ispirtoyla 5 damla tentürdiyot konur. Karıştırılır. Bu su ile, ayak altları ovulur.
2 adet limon sıkılır. Suyu ile ayaklar iyice ovulur.
4 çorba kaşığı talk pudrasına; 2 gram (1 bıçak ucu) permanganat konur. İyice karıştırıldıktan sonra, sabah akşam ayak altlarına sürülür.Bu su ile, ayak altları ovulur.
2 adet limon sıkılır. Suyu ile ayaklar iyice ovulur.
4 çorba kaşığı talk pudrasına; 2 gram (1 bıçak ucu) permanganat konur. İyice karıştırıldıktan sonra, sabah akşam ayak altlarına sürülür.
Ayak deyip geçmeyin, kimisi için fetiş konusu, kimisi için kokulu kabus


Ayaklar... Kimisi için fetiş konusu, kimisi içinse ‘‘kokulu’’ kabus. Osmanlı zamanında görünen tek yer orası olduğundan mıdır nedir, methiyelerin bir bölümü ayaklara düzülmüş. Nedense pembe topuklu olanlar çok makbulmüş o zamanlar. Kimisi pek meraklıdır ayaklarına. Her hafta düzenli olarak pediküre gider. Kimisi utanır, bir türlü önü açık papuç giyemez. Ayağınızın altı kaşınıyorsa dikkat. Yola çıkacaksınız demektir. Veyahut mantar hastalığına yakalandınız. Ayakların ne kadar hassas yerler olduğu hep bilinmiş. Boşu boşuna falaka diye bir şey icat etmemişler! Aynı zamanda seksi de. Şöyle 15 puntluk bir topuk üzerinde düzgün, bembeyaz bir ayak düşünsenize. Tabii bir kadın ayağı olmak şartıyla! Bazıları ayak tabanına bakarak vücudun arazlarının söyler ve yetmezmiş gibi bir de ayak tabanına bir şeyler yaparak tedavi eder. Refleksoloji diyorlar buna. Ünlü dansçı İsadora Duncan çıplak ayakla dansederdi. Bir de unutulmaz film ‘‘Çıplak Ayaklı Kontes’’ var tabii. Ava Gardner de filmde çıplak ayakla dans eden bir İspanyol dansözüydü. Bir de evrensel merak konusu vardır. Nikahta kim kimin ayağına basacak? Ayakkabı kirletmek dışında ne anlamı vardır, bilinmez. Nedense kimse de merak etmez. Ama yine de siz siz olun kimsenin ‘‘ayakları altında dolaşıp’’ ‘‘ayak bağı’’ olmayın. Yoksa ‘‘ayaklarını çekerler’’ sizden. Hatta daha da ileri giderseniz ‘‘ayak oyunları’’ ile ‘‘ayağınızı kaydırırlar’’. Ondan sonra insanların ‘‘ayaklarına da kapansanız’’ nafiledir. ‘‘Ayakçı’’ olmak dışında şansınız yoktur. İşte o zaman da akılsız başınızın cezasını ayaklarınız çeker. Kısacası ‘‘ayaklar baş olmadan’’‘‘ayağınızı sağlam yere basmaya’’ çalışın. ‘‘Bir ayağınız çukurdayken’’ hele, ne kadar ‘‘ayak yaparsanız’’ yapın ‘‘ayağınız’’ bir gün ‘‘yerden kesiliverir.’’ Öteki dünyada ‘‘ayakbastı parası’’ bile istemezler. Bir de ünlülerin ayakları var. Ama tabii ne kadar ünlü olurlarsa olsunlar ayaktan yüzü tahmin etmek aklı başında bir insanın kalkışacağı bir şey değil. Yine de ilginçlikler de bulmak mümkün. En iyisi sizi ünlü ayaklarla başbaşa bırakalım...

Koku Alma Yetisi

Burun içerisinde kokuları almamızı sağlayan burun iç katmanı yaklaşık olarak 200-400 mm2 alan kaplar. Her mm2’de 30 bin koku alma hücresi bulunur. İnsan burnu birçok hayvanla kıyaslandığında kokuları alabilme yeteneği açısından daha zayıftır. Ancak yemeklerin kokusunu, bozulmuş gıdaları, güçlü zehirleri, gaz, duman ve polenlerin kokularını algılayabilir. Yetersiz koku alan kişiler kazalar açısından diğer kişilerle kıyaslandığında daha büyük risk altındadır.



Araştırmalar göstermiştir ki koku alma yeteneğini kaybetmiş kişilerin üçte biri bozulmuş gıda tüketimi, gaz kaçağı veya yangın gibi kazalarla karşı karşıya kalmıştır. Virginia Üniversitesi’nde koku alma yeteneğini kısmen ya da tümüyle kaybetmiş 445 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada bu kişilerin yarısının bozulmuş yemek yedikleri, 27’sinin ise algılayamadıkları gaz sızıntısı ve yangınla karşılaştıkları ortaya çıkmıştır.



Koku alma bozukluklarının birçok farklı nedeni olabilir. Burun ve kafa travmaları, burun mukozasında şişmeye neden olabilen alerji, enfeksiyon gibi hastalıklar, virüs hastalıkları, hormonal bazı hastalıklar, beyin beslenmesini bozan damar hastalıkları ve yaşlanmaya bağlı sinir işlev bozuklukları koku alma yeteneğini köreltebilirler. 55 yaşından sonra koku alma yeteneğinde azalma olduğu bilinmektedir. İnsan yaşamı uzadıkça koku alma yetersizliği sıklığı artmıştır. Ne var ki bu sorun hem toplumun bu konudaki bilinçsizliği hem de tedavi edilebilen bozuklukların sınırlı olması nedeniyle şimdiye kadar pek önemsenmemiştir.



Koku alma yetersizliğinden yakınan kişiler mutlaka bir KBB uzmanına başvurmalıdır. Ancak tedavi edilemeyen durumlarda bu kişilerin kendilerini günlük kazalardan koruyabilmek için ek önlemler almaları gerekir. Bu kişiler evlerinde yeterli sayıda yangın ve gaz dedektörü bulundurmalı ve bunların çalıştıklarından emin olmalıdır. Saklanan yiyeceklerin üzerine tarih yazılması ve uygun koşullarda saklanması da olabilecek bir gıda zehirlenmesinden korunmak için alınabilecek diğer önlemdir.



Kimse kaybedene kadar koku alabilmenin ne kadar yaşamsal bir önemi olduğunu fark etmez. Tıpkı emniyet kemeri takarak olabilecek bir kazadan kendimizi koruyabildiğimiz gibi, alabileceğimiz basit önlemler yaşamımızı riske atmamızı engelleyecektir.

Mevlana Müzesi’ne ayakkabıyla girilmeli

Konya Mevlana Müzesi Müdürü Dr. Erdoğan Erol Müzeye ayakkabı ile girilme önerisine Tabiat ve Çevre Koruma Kurulu'nun karşı çıktığını da ifade etti.

Ruhlarını arıtmak, yeryüzüyle ve kendileriyle yeniden barışmak için Mevlana'nın ‘‘gel’’ çağrısına uyup Konya'ya akın edenlerin en önemli şikáyet konularından biri olan ayak kokusu, hemen herkesi rahatsız eden bir sorun. Mevlana Müzesi Müdürü Dr. Erdoğan Erol, yıllardır ayak kokusuyla mücadele ettiklerini belirterek şunları söyledi:

‘‘Aslında ayak kokusunun yüzde 95'ini yok ettik. Müzenin bütün tabanı tahta döşelidir. Ama zamanla bu tahtaların hepsi çürümüştü. Semahane bölümünün ahşaplarını tamamiyle değiştirdik. Yazın halıları kaldırıp ziyaretçileri ahşap üzerinde misafir ediyoruz. Mezar örtülerin tamamını da değiştirdik. Koku yalnızca ayak kokusu değildi, eski örtüler de kokuyordu. Şimdi hepsi pırıl pırıl oldu. Arkasından iki pencereye kocaman aspiratörler koyduk. Müzenin içine de on tane klima yerleştirdik. Bu, hem eserlerin daha sağlıklı koşullarda korunmasını sağlıyor, hem de kokuyu gideriyor. Bunun dışında, 20 tane sprey üfleyen makinamız mevcut. Bütün bunlar sayesinde kokuyla mücadelede önemli bir mesafe almış olduk. Ama bitti mi derseniz, hayır derim. Hava çok durgun olursa, ziyaretçi sayısı yoğunlaşırsa, yine istenmeyen kokular duyulabiliyor.’’

Bütün bunların yeterli olmadığını anlatan Dr. Erdoğan Erol, müzeye ayakkabıyla girilmesinin sorunu kökünden çözebileceğini söylüyor. Bu konuda bir sene önce Bakanlığa başvurduklarını ama Tabiat ve Çevre Koruma Kurulu'nun önerilerini reddettiğini hatırlatan Dr. Erol, şöyle devam etti:

‘‘1926'da müzeyi 7 bin kişi ziyaret etmiş. 2002'de ise 1 milyon 200 bin kişinin gezdi. Dolayısıyla, ziyaretçileri ayakkabı ile içeri almaktan başka çare yok. Ama bazı çevreler, bunun Mevlana'ya saygısızlık olacağını söyleyerek karşı çıkıyor. Bence bunun saygısızlıkla herhangi bir ilgisi yok. Bu sadece bir zaruret.’’

Soluk alınca küçük parçacıklar beyne giriyor

ABD’li araştırmacılara göre, daha hızlı bilgisayarlar yapımında ve ilaç üretiminde kullanılan küçücük madde öbekleri, soluduğumuzda beynimize gidiyor. Bulgu, hem nanoteknoloji için bir ikaz olarak, hem de dizel motorların sağlığımıza etkilerini daha iyi anlamamıza yararlı olabilir. Günter Oberdörster ve ekibi, fare beyninde 35 nanometrelik karbon parçacıklarının izini sürdü. Beynin kokuyla ilintili bölümü olan koklama yumrusunda solumadan bir gün sonra izleri saptandı ve deney bittikten sonraki yedi gün boyunca da maddeler artmayı sürdürdü. İlaçlar gibi maddeler kandan beyine geçebilir ama Oberdöster karbon nanoparçacıkların beyne kokuları toplayan ve sinyalleri ileten hücreler aracılığıyla ulaştığına inanıyor. Farelerdeki koku alma ile ilgili yayınlanmamış bir çalışmanın bunu doğruladığını belirtiyor.

Nanoparçacıkların beyni nasıl etkilediğine ilişkin çok az şey biliniyor. Nanoölçekli elektronik devreler yapımında kullanılan karbon nanotüplerinin etkileri dünyada henüz esaslı biçimde araştırılmış değil. Edinburgh Üniversitesi’nden Ken Donaldson, dizel egzozları gibi kaynaklarca üretilen nanoparçacıkların bedenin başka bölümlerine de zararının düşünülmeye başlandığını belirtiyor. Kentlerde yaşayanların her defasında 25 milyon nanoparçacık soluduğu tahmin ediliyor. Bunların akciğerlerde iltihaplanmayı başlatarak solunum yolları ve kalp hastalıklarına neden olduğuna inanılıyor.

Erkekler için makyaj setleri



Ünlü Fransız moda ve kozmetik markası Jean Paul Gaultier, bakımlı erkekler için makyaj seti çıkardı. ‘‘Le Male Tout Beau Tout Propre’’ (Tertemiz Yakışıklı Erkek) adıyla Nisan 2003'ten itibaren satılmaya başlayan set, Türkiye'de 2004 yılı ortalarında Azim Pazarlama tarafından piyasaya çıkarılacak.

Set iki ayrı bölüm olarak hazırlandı. Temizlik bölümünde yüz ve vücut cilt bakım ürünleri yer alıyor. Nemlendirici sabun, duş jeli, tıraş sonrası nemlendirici losyonu gibi ürünler var. Bu ürünlerin hepsi ferahlatıcı, koruyucu ve nemlendirici etkiye sahip. Ambalaj ve kutuları özenle hazırlanmış, özellikle ‘‘erkek’’ renkleri kullanılmış. Bütün ürünler parfümlü, kokusu uzun süre kalıcı.

Bu sette yüz ve vücutta kullanılan nemlendirici bir temizleme sabunu, duş jeli, şampuan gibi ürünler var. Deodoran ve koltukaltı stick yağsız, alkolsüz olarak tasarlanmış. Tıraş sonrası losyonu, kolay emiliyor, alkol içermiyor ve tıraş sonrası yanma hissini ortadan kaldırıyor.

Buraya kadar saydığımız ürünlerde çok şaşırtıcı bir şey yok. Çünkü son yıllarda erkeklerin cilt bakımına çok önem verdiğini, birçok markanın da sofistike ürünler çıkardığını biliyoruz. Gaultier'nin Le Male Tout Beau Tout Propro serisinin asıl özelliği, makyaj bölümü.

RUJLAR TEN RENGİ

Bu bölümdeki tüm ürünler de parfümlü ve uzun süre kalıcı etkiye sahip. Öncelikle bir tür fondöten var. Gerçi bu ürüne firma ‘‘nemlendirici bakım kremi’’ demeyi tercih ediyor ama, hafif bir rengi var. Zippo çakmağa benzeyen bir kutunun içinde sunuluyor. Karbonatla zenginleştirilmiş bu krem, kusursuz bir yüz sağlıyor. Nemlendirici tonik etkisine sahip ve yüzdeki yorgunluk çizgilerini ortadan kaldırıyor. Özellikle uykusuz ve yorucu gecelerin ardından kullanılması tavsiye ediliyor. Hafif renkli olduğu için, cilde canlılık veriyor.

Doğal bir görünüm sağlayan pudra, bronz bir ten ve cilde doğal bir parlaklık veriyor. Nemlendirici etkisi de cildin kurumasına izin vermiyor. Fırçasıyla birlikte sunuluyor.

Dudak bakım seti, renksiz, koruyucu ve parlatıcı olarak tasarlanan 3 adet ruj ve bir tane besleyiciden oluşuyor. Rujlar ten rengi tonlarında. Koruyucu etkiye sahip ve doğal parlaklık sağlıyor. Sürerken ayna kullanmanıza bile gerek yok.

SÜRMESİZ OLMAZ

Sürme ve kapatıcı olarak hazırlanan göz kalemi, çift taraflı kullanılıyor. Bir tarafı sürme: Markanın yaptığı tanıtıma göre gözlere bir doğu erkeği gizemi kazandırıyor. Buna ‘‘korsan gizemi’’ tabirini de ekleyebiliriz: Karayip Korsanları filminde Johnny Depp'in sürmeli gözlerini hatırlayın. Göz kaleminin diğer tarafı ise kapatıcı. 
Erkeğin ellerine çok önem veren Gaultier'in makyaj setinde bir de tırnak güçlendirici var. Küçük mucize olarak adlandırılan bu ürün, tamamen renksiz ve kokusuz. Kullanımı çok kolay ve tırnakları besliyor.

ACABA ERKEKLİK ELDEN GİDER Mİ? 

Jean-Paul Galtier'nin kendisi de makyaj yapmaktan hoşlanan, bütün moda şovlarının sonunda gözalıcı kıyafetler ve kalem çekilmiş gözlerle podyuma çıkan bir modacı. Onun iddiasına göre makyaj, erkeklerin ‘‘erkeksiliklerini’’ kaybetmeleri anlamına gelmiyor. Marka, gözleri kendiliğinden sürmeli pekçok Arap, İspanyol, Hint erkeğinin kadınlara çekici geldiğini düşünerek, göz kaleminin bir ‘‘doğu gizemi’’ sağladığını öne sürüyor. Göz kaleminin dışında makyaj setindeki birçok ürün ten rengi. Asıl amaçları erkeğin yüzündeki kusurları kapatmak.

Ağız Kokusu Nasıl Giderilir



Ağız kokusu bir sağlık sorunu mudur ve hangi sıklıkta görülür?

Ağız kokusu genellikle besin maddeleri ve diğer maddelerin bakteriler tarafından yıkımı sonucunda ortaya çıkar. Ağız kokusu kişilerin ağız sağlığı hakkında bilgi veren önemli bir faktör. Popülasyonun büyük bir bölümünü etkileyen ciddi bir problem.

Başka hastalıklar ile ağız kokusunun ilişkisi var mıdır?

Tıp dilinde ağız kokusu sorununa halitosis diyoruz. Halitosis ile beraber seyreden bazı ağız hastalıkları var. Bunlar ağız kuruluğu, dişeti hastalıkları, odontojenik enfeksiyonlar, oral kanserler, diş çürükleri, aftlar ve diştaşları.
Ağız ile ilgili olmayan hastalıklarda da ağız kokusu sorunu görülebilir. Bunlar, solunum sistemi hastalıkları, sinüs enfeksiyonları, diyabet, böbrek ve karaciğer yetmezliği ile sindirim sistemi hastalıkları.

Diş ve dişeti hastalıkları ile ilgisi var mıdır?

Ağız kokusu genellikle ağız hijyeninin kötü olduğu durumlarda ortaya çıkar. Dişetlerinin bakımsız, iltihaplı olması, mantar enfeksiyonları, dişlerde tartar da önemli faktörler arasında yer alır. 


Tüketilen gıdalar ile ilişkisi var mıdır?

Bazı gıdaların ağız kokusu yapma özelliği var. Bunların yaptığı kokular diğerlerinden ayırt edilmeli. Ağız ortamında ağız kokusuna neden olan birçok bakteri tespit edildi. Alınan gıdalar zamanla ağız ortamından uzaklaştırılmadığı takdirde ağız kokusuna neden olurlar. Yine dil üzerinde çeşitli nedenlerle oluşmuş bir takım bakteriler de ağız kokusu yapabilirler. 

Köklü tedaviler ile ağız kokusunun önüne geçilebilir mi?
- Öncelikle hastalarda ağız kokusuna neden olabilecek etkenler tespit edilmeli ve ortadan kaldırılmalı.
- Oral hijyen sağlanmalı ve ağız bakımı üst düzeye getirilmeli.
- Dişeti rahatsızlığı kaynaklı olan ağız kokularında dişeti tedavisi ve temizliği gerçekleştirilmeli.
- Ağız kokusuna neden olabilen sistemik hastalıklar tedavi edilmeli.
- Dildeki paslanmanın giderilmesi için dil yüzeyi iyice temizlenmeli (dişler gibi fırçalanabilir).
- Ağız kokusunu giderici sprey ve ağız gargaraları kullanılmalı. Fakat bu tip gargaralar devamlı suretle kullanılmamalı. Aksi halde ağız florasına zarar verebilirler.
Çiklet, nane, karanfil gibi ürünler ağız kokusunu önler mi?
Bu tip ürünler sadece geçici bir süre için yardımcı olabilirler. Fakat önemli olan diş ve ağız bakımının uygun bir hale getirilmesi ve iyi bir ağız hijyeninin sağlanması.Ağız kokusuna karşı dil tarağı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Periodontoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Gökhan Açıkgöz, ‘’Alkol içeren gargaralar ve sürekli tüketilen bazı gıdalar ağız kokusuna neden oluyor. Bunu yok etmek için dil tarağı kullanılmalıdır’’ dedi.
Doç. Dr. Gökhan Açıkgöz, ağız kokusunun giderilmesi için kullanılan alkol içerikli gargaraların dilde yüzey kuruluğuna neden olduğunu belirterek, şöyle dedi: “Bu kuruluk da ağız kokusuna yol açıyor. Ağız kokusunun giderilmesi için kullanılan gargaralar, alkol değil, oksijen içerikli olması gerekir. Ancak, oksijen içerikli gargaraların kolay temin edilememesi nedeniyle vatandaşlar alkol içerikli olanları tercih ediyor. Bütün bunların yanı sıra, şimdilik Türkiye’de satışı olmayan dil tarağı kullanılmalıdır. Dil tarağı arkadan öne doğru sürülmeli ve sivri ucuyla da dil yarıkları temizlenmelidir.” Doç. Dr. Açıkgöz, kokunun yüzde 95 ağız, boğaz ve dil bölgesinden, yüzde 5’lik bölümünün de mide ve akciğer rahatsızlıklarından oluştuğunu bildirdi. Açıkgöz, kebap gibi baharatlı yiyecekler ve çok fazla kahve tüketiminin de koku yapan nedenler arasında bulunduğunu sözlerine ekledi

Ağız kokusu midenizdeki ve bağırsaklarınızdaki rahatsızlıktan olmaktadır. Eğer tedâvi edilip oradaki gastrit tam düzelirse, bir daha koku olmaz. Kabızlık için kepekli ekmek, ılık su, olgun meyve, kayısı kurusu veya kompostosu, sebze yemekleri faydalıdır. Gazınızın çok olması, kalın bağırsaklarınızda bir rahatsızlık olduğunu göstermektedir. Bu da genellikle spastik kolonda olur. Spor yapıp karın kaslarını güçlendirirseniz şişkinlik azalır. Az yiyin, sık yiyin. Üşütmeyin. Gaz yapıcı gıdalardan uzak durun. Tekrar bu yönden bir gastroenteroloji uzmanı ile görüşün. Kadın hastalıkları uzmanına muayene olmanızda fayda olabilir. Boğazınızdaki koyu yapışkan tükrük, geniz akıntısından, sinüzitten, faranjitten olabilir. Bol su için. Devamlı tuzlu su ile gargara yapın. Ağız temizliğine dikkat edin.

Mis gibi nefes

Öpüşme tutkusu, daha önceleri pek de önemsemediğimiz bir sorunu gündeme getirdi. Artık pek çok kişi nefesinin kokmasından endişe duyuyor. Yapılan bir araştırmaya göre her on kişiden altısı nefes kokusundan şikayetçi. Son yıllarda el öpmenin ve tokalaşmanın yerini öpüşmek aldı. Kadınlar birbirlerini öptükleri gibi erkekler de karşılaştıkları zaman hemen birbirlerinin yanağına iki öpücük konduruyorlar.

Bunun yanı sıra ağız sağlığının da giderek bozulduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanıyor. Bu sorun nefes kokmasına neden oluyor. Ayrıca sindirim sistemindeki hastalıklar da nefesin kokmasına neden olabiliyor. İşin kötüsü, nefes kokusu sadece öpüşürken değil aynı zamanda konuşurken de kişileri rahatsız ediyor. Peki nefes kokusunu gidermek için ne yapmalı? Uzmanların önerilerini sıralayalım:

- Dişlerinizi günde en az iki kez fırçalamalısınız. Bu arada diş etlerinizi de fırçalamayı unutmayın. Dişlerinizin arkalarını da fırçalamanız gerektiğini hatırlatalım.

- Dilinizi dışarı uzatıp arka kısmını sık sık temizleyin.

- Maydonoz, nane ve karanfil çiğneyin.

- Havuç gibi posalı besinleri sofranızdan eksik etmeyin.

- Kahve içmeyin. Bol bol su için

- Eğer takma diş kullanıyorsanız, dişlerinizi her gece antiseptik sıvı dolu bir kaba koyun.

- Ilık, tuzlu suyla her akşam yatmadan önce gargara yapın.

- Belirli aralıklarla diş hekimine başvurup dişlerinizi kontrol ettirin. Ağzınızda çürük diş varsa, tedavi ettirin.

Ağzı kokan evde kaldı

İnsan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen ve yüzde 97’lik bölümü dişler üzerinde biriken mikroplardan kaynaklanan ağız kokusunun düzenli ağız ve diş bakımı ile tedavi edilebileceği bildirildi. Konuyla ilgili olarak yapılan araştırma sonuçlarını yayınlayan Haber Sağlık İnternet Sitesi’nin verilerine göre, 400 hasta üzerinde yapılan araştırmada, kişilerin yüzde 57’sinin “ağız kokusunun insan ilişkilerini olumsuz yönde etkilediği”, yüzde 34’ünün ise “ağzı kokan kişilerle ilişki kurulamaz” görüşünü savunduğu belirtiliyor. Araştırmaya katılanların yüzde 96’sı ise “ağzı kokan biriyle evlenmeyeceği”ni, yüzde 59’unun “ağız kokusunun aile hayatının devamını engelleyecek kadar kötü” olduğunu söylediği açıklandı.

Ağız kokusu boşanma sebebi

Birçok kişinin problemi olan ağız ve vücut kokusu, heyet raporuyla tespit edilmesi halinde boşanmaya da yol açabilecek. Yargıtay, boşanma davası açılan bir kadında, iddia edilen ağız ve vücut kokusunun tedavisinin mümkün olup olmadığı ve evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediğinin raporla belirlenmesine karar verdi.
Temiz insanlar


İngiliz Diş Hekimleri Birliği'nin yayınladığı son bildirilerinde, yetişkinlerin yaklaşık dörtte birinin, hayatlarının bir döneminde ağız kokusu sorunuyla karşı karşıya kaldıkları anlatılıyor. Mutlaka sorunun kaynağının saptanması gerekiyor. Bol su içmek, lifli taze sebzeler yemek, diş temizliğine özen göstermek alınabilecek tedbirlerden bazıları. Daha fazla bilgi için İngiliz Diş Hekimleri Birliği'nin İnternet adresi: http://www.bda-dentistry.org.uk

Ağız kokusu aşısı: Başı ağız kokusuyla dertte olanlar, artık rahat nefes alacaklar. ABD'de, kötü nefes kokusunu mentole dönüştüren bir aşı geliştirildi. Yiyecek artıklarının atımında, bir gene sahip olan bakterilerin kötü kokuya neden olduğunu söyleyen bilim adamları, bu genin yerine nane geni aşıladıklarını söylüyorlar

Ağız kokusunu engelleme

Gerek kişiye gerekse etrafına rahatsızlık veren, ‘ağız kokusu’yla, nedenlerini bilerek ve basit önlemler alarak başetmek mümkün. Dişhekimleri, ağız kokusunun giderilmesi için iyi bir ağız hijyeni sağlamanın ilk ve en önemli adım olduğunu belirtiyorlar. Ağız hijyeninin sadece dişlerin fırçalanmasıyla bitmediğini hatırlatan uzmanlar, üzerindeki birikintilerin giderilmesi için ‘dilin de fırçalanması’nı öneriyorlar.


İstanbul Dişhekimleri Odası, Ulusal Dişhekimliği Haftası etkinlikleri kapsamında, ‘‘Ağız kokusunu kapayarak önleyemezsiniz. Dişhekimine gidin’ sloganıyla soruna dikkati çekiyor. Ağız kokusunun yüzde 90'ının ağıziçi etkenlerden kaynaklandığını belirten İstanbul Dişhekimleri Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Yücel, ‘‘Ağız kokusunda, besin atıklarının bakteriyel parçalanması, temizlenmemiş veya çürük dişler, dişeti ve mukoza iltihapları, dil üzerindeki birikintiler başta gelen nedenler’’ dedi. Mikroorganizmalar, besin ve epitel artıkların, dilin üzerinde birikerek kokuya yol açabildiklerini söyleyen Prof. Dr. Yücel, ‘‘Diş fırçalarken, dilin üzerine de fırça sürülmeli’’ dedi.


Çürük dişler ve dişeti sorunlarının tedavi edilmesinin de ağız kokusunu önlemek için önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yücel, ayrıca şu önerilerde bulundu:


Kokulu yiyeceklerden kaçının,


Gece yatmadan önce yemek yemeyin (En son yatmadan 2-3 saat önce yemek yenmeli). Yine yatmadan dişlerinizi fırçalayın.


Sabah kalkıldığında ağızda oluşan kötü kokunun giderilmesi için aç karnına meyve (yarım) yiyin ya da meyve suyu için. Ardından dişlerinizi fırçalayın.


Ağız spreylerinden yararlanabilirsiniz.


AĞIZDA HER KOKUNUN BİR ANLAMI VAR


Ağız içi etkenler dışında, ağız kokusuna neden olabilecek faktörler şunlar:


Kronik anjinler


Uzun süreli açlık


Soğan, sarımsak türü kokulu yiyecekler


Genel sağlık sorunları (örneğin, ağır karaciğer hastalıklarında nefes taze ciğer, böbrek yetersizliğinde nefes ve deri irin, şeker hastalığında ise ağız aseton kokabilir).

Nefesim kötü kokuyor

Önce bu kötü kokunun bazen diş ya da dişeti hastalıklarından, örneğin diş çürüğü ya da dişeti apsesinden kaynaklanabileceğini hatırlatmalıyım. Bunun dışında başta mide olmak üzere sindirim sistemi hastalıkları ağız kokusu yapabilir. Bademcik iltihapları da nefeste ekşi bir kokuya yol açabilir. Genel bir muayeneden geçmelisin. Umarım bir hastalık belirtisi değildir. O zaman birkaç basit yöntem önereyim. Örneğin bir bardak suya bir çorba kaşığı oksijenli su koyup, bununla ağzını ve boğazını çalkalayabilirsin. Dişlerini oksijenli suyla fırçalayabilirsin.

Maydanozun yararı



Maydanoz, sindirim sistemi için son derece yararlı bir bitkidir. Adet günleri başlamadan önce vücudunuz su toplar. Bu sorundan kurtulmak için bol bol maydanoz çiğneyin. Maydanoz aynı zamanda ağız kokusunu da giderir.

Nefesim kokuyor


Ben 30 yaşında, evli, iki çocuk annesi, düzenli yaşantısı olan bir kadınım. Bir süre önce kendi çabamla diyete girdim ve 2.5 ayda 10 kg. zayıfladım. Benim sorunum diyet zamanında ağzımda kötü kokuların olması ve diyeti bıraktığım halde bu kötü kokular nöbet halinde devam ediyor. Bunun araştırılması için diş hekimine gittim, dişlerimde bir problem olmadığını söyledi. Gastrenteroloji uzmanı tetkik yaptı, burada da bir sorun yok. 'Sebepsiz olmaz, psikolojik ya da ciğer kökenli olabilir' dediler.

Nefeste koku konusunu birkaç kez ele alıp incelemiştim. Bunlarda her olasılık tartışılıyordu. Bu nedenle ben ağız kokusu ile diyet ilişkisini ele almak istiyorum. Halk arasında 'açlıktan nefesi kokmak' diye bir deyim vardır, bilirsiniz. Bu gelişigüzel söylenmiş bir söz değildir.


Uzun açlıklardan sonra insanın nefesi kokmaya başlar. Bunun nedeni, yeterince gıda alınmadığı için vücudun hayatta kalmak ve günlük yaşamı sürdürmek için gerekli enerjiyi, daha önce stokladığı yağları yakarak elde etmesidir. Yağların yoğun bir şekilde yakılması sırasında yan ürün olarak keton adı verilen maddeler açığa çıkar. Ketonlardan biri de asetondur. Çok dikkat edilirse bu kokunun asetonu andırdığı belirlenir.


Bir kişi kilo vermek için diyet yapıyorsa, nefesinin kokmasından mutlu olmalıdır. Aseton kokusu, yağların yakıldığını diyet uygulayan kişinin zayıflamakta olduğunun kanıtıdır.


Sizde de bu kokular diyet uyguladığınız sırada ortaya çıkmış. Diyeti bıraktıktan sonra, dönem dönem ortaya çıkması, o günlerde daha az kalori aldığınızı ve kilo vermeye devam ettiğinizi gösterir. Kokuları azaltmak istiyorsanız bol bol su için. Bu sayede ketonlar idrarla daha bol atılacak ve nefes yoluyla buharlaşan kısım çok azalacaktır.

Kızımın ağzı kokuyor
Kızınız için geçerli olan diğer seçenek, burnunun tıkalı olması ihtimali. Eğer tüm gün ya da gece uyurken burnundan rahat nefes alamıyorsa, ağızdan nefes alma sırasında, ağız içindeki dokular kuruyacak ve koyulaşan tükürük vb. salgılarda bakteri üremesiyle koku oluşacaktır. Ayrıca bu durum, sinüzit vb. iltihaplanmalarla da kokuya neden olabilir. Kulak boğaz burun hastalıkları uzmanı bir doktora muayene ettirmekle bu durum aydınlığa kavuşacaktır. Şeker hastalığı ve benzeri sistemik hastalıklar da ağız kokusuna yol açabilir. Bunun aydınlatılması için iç hastalıkları uzmanı bir doktorun muayenesi gerekir.


Öte yandan, kızınızın yetersiz beslenmesi de ağız kokusu nedeni olabilir. Vücudun ihtiyacından daha az enerji alındığında, vücut açığı kapatmak için yağları yakacaktır. Deri altı dokusunda biriken yağların yakılması ise keton cisimlerinin oluşmasına yol açar. Bu durumda nefes,aseton gibi kokar. Halk arasında ‘açlıktan nefesi kokuyor’ denilen durum buna bağlıdır. Ancak bu, aç kaldığı zamanlarda olup, sonradan düzelen bir haldir.

Makyaj stilleri



Geçenlerde BBC'de ‘‘Style Challange’’ adlı programı izliyordum. Bu programda, gündelik kıyafetleriyle iki kişi geliyor ve iki ayrı stil ekibi tarafından ‘‘yeniden yaratılıyor’’. Her iki ekibin de, moda uzmanı, kuaför, makyaj uzmanı ayrı. Konuklara ne tür bir değişiklik istedikleri, yani nasıl bir ‘‘tarz’’ seçmek istedikleri soruluyor ve onların yapısına, cilt ve saç rengine göre tepeden tırnağa değişim geçiriyorlar. Bu arada kuaför ve makyaj uzmanı uygun makyaj ve saç stiline ilişkin ‘‘tüyo’’lar veriyor. Programın izlediğim bölümünde sıra makyaja geldiğinde makyaj uzmanı konuğa, (parlak şıklığı tercih etmişti) ‘‘Size Gucci makyajı yapacağım’’ dedi. Bu, yeni sezon koleksiyon tanıtımında Gucci'nin mankenlere uyguladığı makyaj anlamına geliyordu. Siyah eye-liner, üstte ve altta gri gölgeli, ‘‘smoky’’ dedikleri dumanlı gözler.


Ben makyajı çok severim, ince bir yaratıcılık ve ustalık gerektirdiğine de inanırım. Modacıların saç ve makyaja imza atıyor olmaları, benim gibi makyaj sevenler için büyük özgürlük demek. Çünkü stil çeşidi kadar makyaj çeşidi de var ve kimse abartılı makyajı tuhaf karşılamıyor artık. (Eskiden makyaj severler ‘‘gündüz vakti gece makyajı’’ yapmış olmakla eleştirilirdi.) Oysa şimdilerde insanlara ‘‘ne kadar şıksın’’ kadar ‘‘makyajın ne kadar güzel’’ de deniliyor.


PEKİ BU YIL?


Modada sınırlar kalktığından ve herkes istediği tarzı benimseme özgürlüğüne kavuştuğundan bu yana makyaj da iki kulvarda ilerliyor: Ya belirgin, abartılı, yani ‘‘çok’’ makyaj; ya da ‘‘yok’’ makyaj. ‘‘Yok makyaj’’ın kolay olduğunu sanmayın. Tıpkı kılık kıyafette belli renklerin ön plana çıkması gibi, makyajda da belli trendler var. ‘‘Yok makyaj’’ belirgin renk ve çizginin olmadığı, ama yüzün, mutlaka parlamasını gerektiren ve ‘‘yapılan’’ bir makyaj. Ve mutlaka allık dokunuşunu gerektiriyor (allık birazdan konu edilecek, çünkü modacılar allıkla gerçek bir aşk yaşıyorlar).


Bu ‘‘yok makyaj’’, 90'lı yılların başındaki grunge akımının ‘‘makyajsızlığından’’ farklı. Her şeyden önce romantizm ve kadınsılık ön planda olduğu için, parlaklık ve allık ön planda. Ve elbet çok genç bir makyaj. Çok genç, sağlıklı ve utangaç (allık!) bir yüz, hani yeni utanıp da kızarmış gibi...


ÇOK MAKYAJ


‘‘Çok makyaj’’a gelince; ister yalnızca çizgi ve koyu renk farda abartılı davranabilir, ister etnik akıma uyarak çizgilerle desen yaratabilirsiniz. Kimi modacılar dumanlı göz makyajında ısrarlı (yani göz kapaklarında gri-füme bol gölge). Ama sezon defilelerinde yükselen renk, mavi de abartılı bir şekilde kullanılabiliyor.


Kirpikler döneminin en ‘‘uzun’’ saltanatını yaşıyor. Üstelik renk renk. Geçen yılın göz makyajı rengi olan kırmızı da biraz soluklaşarak gözlere yeni ağlamış, ‘‘hassas’’ bir ifade için kullanılıyor. Ama dikkatli olmak gerekiyor kırmızıyla, allerjik reaksiyon görüntüsü vermemeli. En iyisi biraz pembeye yakın olan tonlar seçmek.


Çok makyaj, ‘‘dramatik’’ makyaj olarak bilinir Batı'da. Bu nedenle kalın kaş moda olmasa bile abartılı çizgilerle, yüze dramatik bir ifade katmak isterseniz, Dior gibi, kalemle kişilik kazandırabilirsiniz kaşlarınıza. Dudaklara gelince, pırıl pırıl. Doğal renklerde olduğu kadar sıradışı renklerde de parlıyor dudaklar.


Yüzde desenlere de alıştık. Kimi kozmetik firmaları minik dövmeler ‘‘çizmenize’’ olanak tanıyor. Satışa sunulan kalıpları yüzünüze yerleştiriyor, içini boyayıveriyorsunuz. Ama çizginiz kuvvetliyse kimsede olmayan yeni desenler geliştirebilirsiniz.


Bir de yerlilerin savaş boyası gibi çizgi çekmek var. Hem de birkaç tane. Ama buna cesaretiniz yoksa göz kapaklarınıza ince bir beyaz veya siyah çizgi çekebilirsiniz.


VE ALLIK


Modacıların allık aşkı ikinci yılına girdi. Bu yıl allık iyice abartıldı. Hani şu ‘‘dokunuş’’tan öteye geçti. Allığın neredeyse bulamaç gibi kullanıldığı makyajlar görülüyor. Elbette bunlar pek uygulanabilir makyajlar değil, ama partiler artık maskeli balo havasında geçiyor ya, niye olmasın...


Bu arada allıkla yüzler kızaradursun, bazı modacılar da geyşalarınki gibi bembeyaz bir yüzde ısrar ediyorlar. (Bakınız Madonna'nın yeni klibi -Nothing really matters!)



Erkeklere makyaj



Bundan iki üç yıl önce Amerika'da erkeklerin siyah oje sürmesi pek bir moda olmuştu. Modacılar yakında erkek makyajına bizi alıştırırsa hiç şaşırmam. Aslında bana sorarsanız erkekler de makyaj yapabilmeli. Bunun niye yalnızca ‘‘kadın alanı’’nda kalan bir şey olduğunu anlayabilmiş değilim. Süslenme, cinsiyet ötesi bir şeydir. Tarihe bakıldığında erkeklerin makyaj yaptığına dair kanıt çok. (Zaten hep merak etmişimdir. Erkeklerin saçlarını kısaltmak ve makyajsız hale getirmek kimin işi diye! Sakın bir kıskançlık işi olmasın diye bir de komplo teorisi uyduruveriyorum!)


Şimdi kimi moda dergilerinde makyajlı erkekler boy gösteriyor. Acaba gözler alışacak mı (Çalışma arkadaşıma (erkek) soruyorum: Erkeklerin makyaj yapmasına ne dersin? Cevap hemen geldi: ‘‘Bana, nasıl olmuş diye sormadıkları sürece sorun yok.’’)


Ben bu makyajın parlak devrinden çok memnunum. Doğaya bakıyorum, en güzel hayvanlarda, bitkilerdeki renk, desen ve çizgiler beni büyülüyor. Ne derseniz deyin, makyaj, bana göre bir tür doğaya dönüş. Kadavraya benzeyeceğime bir papağan balığı ya da tavuskuşuna benzemeyi yeğlerim!

Bu yaz ne var ne yok

GELİYOR
Alın; yine özgür. Saçlar yüzden alınıyor ve arkada toplanıyor
Ten rengi;
Pastel tonlar; makyajda öne çıkıyor. Pembe, şeftali ya da açık mavi her herşeyle kombinlenebiliyor.
Su renkleri; elbiselerde, üstlerde ve eteklerde yeni favori. Mavi gözler ve koyu saçlarda inanılmaz güzel duruyor.
Kirpikler; artık sadece maskaraların maharetlerine teslim. Bunun için ihtiyacınız olan tek şey kalın bir fırça ve siyah maskara...
Bu yaz hem modanın hem de makyajjın efendisi toprak renkleri olacak...
Geçtiğimiz yazın dikkat çekici neon renkleri bu sezon yerini pastel ve soft tonlara bırakıyor. Kısacası, makyajda romantizm dorukta...
Galliano’nun defilesindeki görsel şovuna rağmen, bu yaz gözler ve dudaklar doğallığını koruyor.
Lacivertten turkuvaza kadar suyun tüm tonları makyaj artistlerine ilham kaynağı oluyor.
GİDİYOR
Pony; yaklaşık iki sezon boyunca trend oldu ama gidiyor...
Kırmızı tırnaklar; asla demode olmayacak çünkü oldukça seksiler. Yine de uzun değil kısa tırnaklarda kullanılmaları sözkonusu.
Neon renkleri; gözlerde, dudaklarda ve tırnaklarda dikkat çektiler. Şimdi daha doğal renklere eğilim var.
Yeşil; hem tasarımcıların hem de yıldızların tercihi, bu yaz geri planda.
Takma kirpikler; kadınsı bakışların anahtarı ama takıp çıkarmak için sabır gerekiyor.
Takma kirpikler yerine maskara...
Doğal bir görünüm için toprak tonları revaçta.
Ve tasarımcıların esin kaynağı mavi, bu yaz tenlerde ilahlaşıyor.
Kırmızı, seksi dudakların en belirgin rengi olmaya devam ediyor.
Pembe, cesur tırnakların rengi...

Bırak, yüzün renklensin

Bu yaz, tüm kozmetik markaları makyaj paletlerindeki renklerle bizlere hem deneysel hem de sıra dışı makyaj şansı tanıyor.

Gözler, okyanuzun derinliklerini yansıtırken mavinin tüm nüanslarıyla bir başka bakıyor. Ruj, allık ve oje seçimlerinde de alabildiğine özgürüz. Gözalıcı pembeler, neon turuncular, taze limon yeşilleri ve mercan kırmızıları yüzümüzde çekinmeden dolaşıyor. Ve makyaj artistlerinden önemli bir uyarı; eğer yüzünüze bu tonlardan birini uygulayacaksanız, kullandığınız fondötenin de tüm ciltte dengeli bir biçimde yayıldığından emin olmalısınız. Yoksa seçtiğiniz tüm renkler yüzümüzde eğreti durabilir.

Yanaklar: Trend renkler; pembe ve turuncu.É Güçlü pembe tonları cildin taze ve ferah görünmesine yardımcı olur, turuncu ise hafif yanık cilde inanılmaz bir ışıltı katıyor ve bu enteresan kombinasyon mor bir göz makyajıyla muhteşem bir üçlü oluşturuyor. Allığı yumuşak bir fırça yardımıyla yanaklara yumuşakça sürün. Allık sürme sırasında hafif bir gülümseme, yanaklarınızın ortaya çıkmasını ve rengi doğru kullanmanızı sağlayacaktır.

Yaz renkleriyle makyajın incelikleri

Eğer yazın bu güçlü renklerini cesurca kullanmaktan yana değilseniz, alışana dek bu renkleri kirpik diplerine sürebilirsiniz. Zaten makyaj ürünlerinde belirgin renkleri tercih etmek, herbirini dikkat çekici bir şekilde kullanmak anlamına gelmiyor.

Örneğin, belirgin tonlardaki farınızı daha açık renkteki başka bir farla karıştırın. Pembe ya da kırmızıyı denemek istiyorsanız, yüzünüzün ağlamaklı görünmemesi için gözlerinize koyu bir göz kalemi çekin ve kirpiklerinizi siyah maskarayla iyice ortaya çıkarın.

Bu yöntem, kaş ve göz arasındaki ayrımı görsel olarak güçlendirir. Gözün içine çektiğiniz beyaz göz kalemi ise gözün kırmızılığını azaltır. Ve mavi-turkuvaz renklerdeki farlar, yorgun gözlerin yeniden ışıldamasını sağlar.

DUDAKLAR

Yeni renkler ancak ruj dudakla mükemmel bir uyum sağladığında, kendini gösteriyor. Bu yüzden eğer dudaklarınız kuruysa öncesinde bakım yapmak yerinde olacaktır. Özellikle dudak üstlerinde oluşan ince kırışıklıkları önceden doldurmak da önemli. Hassas renklerde üzerinde durulması gereken detaylardan biri de mükemmel bir dudak formunun sınırlarının olması gerektiği. Dolayısıyla rujunuzusu fırçayla sürmeden önce dudak rengindeki bir kalemle dudak çerçevenizi belirlemelisiniz. Son noktada ise parlatıcı kullanabilirsiniz.

GÖZLER

Makyajın birkaç temel kuralını doğru uyguladığınız takdirde, canlı renklerle bile olsa hata yapma oranınız yok denecek kadar azalır. Örneğin, esmer tonlarında ve solgun ciltlerde tüm renkler rahatlıkla kullanılabilir. Açık cilt tonlarına sahip, çoğunlukla sarı saçlı olanların da özellikle tercih etmesi gereken renkler arasında pastel tonları ön sırada. Kızıl saçlılar ise yüzlerini yeşilin tüm tonlarıyla ortaya çıkarabilirler.

Flormar

Flormar, yaz renklerini piyasaya çıkardı. Yaz makyaj koleksiyonunda lila ve pembenin çarpıcı tonları var. Bu makyaj stilinde gözler pembe üzerine lila ile gölgeleniyor. Dudaklar ise farlara uyumlu renklerde sedefli veya mat rujlarla öne çıkıyor.

RUH HALİNİZE GÖRE MAKYAJ


Aksesuvarlar kimi zaman çok renkli kimi zaman da görünmeyecek kadar sade. Tıpkı makyaj gibi. Makyaj da genellikle sade renkler kullanılıyor. Örneğin krem rengi kazak ve gri bir etekle, çok uçuk pembelerde makyaj yapılabildiği gibi çok koyu bir rujla kıyafet canlandırılabiliyor da. Bu tamamen sizin ruh halinize kalmış. Çünkü bu yılın makyaj renkleri hiç sade değil. Aksine dikkat çekici rubi ya da morlar hayli popüler.


Saçlar dümdüz. Ve uzun. Saç aksesuvarı yok denecek kadar az. Zaman zaman uzun eteklerle topuz yapmak mümkün. Elbette sanatçılar gibi bazen tamamen çıldırmak da mümkün. yine ruh halinize bırakılıyor. tamamen krem rengine ya da tamamen gri renkleri taşımak da çok moda. Ayakkabılar topuksuz. Yazın sivri uçlu pabuçlarından sonra dümdüz ayakkabılar hayli tezat görüntüde ancak uzun eteklerle modacıların önerisi, bale pabuçları!